
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener, “Siirt’te bir HDP çalışanı, ziyaret ettiğimiz esnafa gelip burası Kürdistan dedi. AKP ve küçük ortağı feveran etmeye başladı. Bu kişi HDP çalışanı. Aylardır ne diyoruz? HDP’yi PKK yanında konumlandırıyorum” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Siirt’te bir kişinin ‘burası Kürdistan’ söyleminin eleştirilmesini hatırlatan Akşener, marketteki kişinin HDP çalışanı olduğunu öne sürdü.
Akşener, “Mektup kardeşliği var elbette öyle olacak. Kaç gündür PKK’nın gündemini konuşan bir iktidar mensupları ve PKK’lıların söylemini gündeme getiren bir iktidar mensubu yöneticileri. İnanamıyorum. Sayın Bahçeli ile Sayın Öcalan arasındaki mektup arkadaşlığını zaten biliyorduk, Sayın Soylu’nun da bu sistemin bir paydaşı olduğunu öğrenmiş olduk” dedi.
Akşener daha sonra yapılan uyarının ardından Öcalan için kullandığı ‘sayın’ ifadesini farkında olmadığını dile getirip özür diledi.
Meral Akşener, “Kabadayılık yapan tosunlara sesleniyorum; 2011’i hatırlayın. Ne yaşandı bu ülkede, Sayın Bahçeli’ye ne dendi bu ülkede… Elinize zülfikar verilmişse gelin kafamı kesin de görelim.” dedi.
Meral Akşener’in açıklamalarında öne çıkanlar şöyle:
“Taliban kafalının aklına uydular”
Ülkemizde her gün başka bir kadın hayatını kaybediyor. Geçtiğimiz hafta Şebnem kızımızı kurban verdik, gencecik bir çiçeğimiz daha soldu. Her cinayette benzer gelişmeleri ve sonuçları görüyoruz.
Bugün Türkiye’de kadın hayır dediğinde onun iradesini koruyacak bir hukuk yok. İşte biz bu yüzden ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ diyoruz.
Uygulanmış olsaydı yüzlerce kadını koruyacak bir sözleşmeydi. Bu ülkenin kadınları yerine birkaç Taliban kafalının aklına uymayı tercih ettiler. Yetkiyi aldığımızda çay masaya gelmeden İstanbul Sözleşmesi imzalanmış ve en keskin şekilde uygulanır olacak. İstanbul Sözleşmesi yeniden yaşatacak.
“Mektup kardeşliği var”
Bu sefer değişik bir şey oldu. Siirt’te her zamanki AK Parti atraksiyonun dışında bir HDP çalışanı bir esnafa gelip ‘Burası Kürdistan’ dedi. Neymiş, nasıl olur da ‘Burası Kürdistan’ dermiş. Neye şaşırıyorsunuz, bu kişi HDP çalışanı. HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum. ‘HDP, PKK ile arasına mesafe koymalı’ diyoruz. İşin asıl acınası tarafı, Cumhur İttifakı bize saldıracaklar diye PKK’nın gündemini taşıdılar. Mektup kardeşliği var elbette öyle olacak.
Kaç gündür PKK’nın gündemini konuşan bir iktidar mensupları ve PKK’lıların söylemini gündeme getiren bir iktidar mensubu yöneticileri. İnanamıyorum. Sayın Bahçeli ile Öcalan arasındaki mektup arkadaşlığını biliyorduk ama Sayın Soylu’nun da paydaş olduğunu öğrenmiş olduk. PKK’nın değil, milletimizin gündemini tartışmaya davet ediyorum.
“Kafamızı kesin de görelim”
Biz bugüne kadar ne Sayın Bahçeli’ye ne MHP mensuplarına hakaret edecek, iftira atacak tek bir sözün sahibi olmadık. Sadece bir fikrin temsilcisi olduğu iddia edilen o yapının, o fikre duyduğumuz saygıdan, saygılı davrandık. Onlar bu saygıyı asla göstermedi.
Kabadayılık yapan tosunlara sesleniyorum; 2011’i hatırlayın. Ne yaşandı bu ülkede, Sayın Bahçeli’ye ne dendi bu ülkede… Elinize zülfikar verilmişse gelin kafamı kesin de görelim.
AK Parti’nin havuz medyası verdiğim yanıtı yetersiz buldu, İçişleri Bakanı konuşana kadar MHP’den tık yoktu, İçişleri Bakanı konuştu bu arkadaş dedikodu yapıyor. İçişleri Bakanlığı dedikodu yapmaz. Bizim üzerimizden makamını muhafaza etmek için atraksiyon yapıyorsun ama seninle ilgilenmiyoruz.
“Onlar bölmeye çalışsın, biz birleştirmeye devam ederiz”
Onlar istedikleri dümeni çevirsinler biz milletimizle buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz. Biz Siirtlinin, Batmanlının derdini konuşmaya devam edeceğiz. Onlar bölmeye çalışsınlar biz birleştirmeye devam edeceğiz. Biz Türk ile Kürt’ün karşı karşıya getirilmesine paydaş olmayacağız.
İnsanlarımızın altın kiralamaya başladıklarını gördük. Yazıklar olsun. Millet gerçekten perişan artık. Sayın Erdoğan ekip arkadaşların hamaset peşindeyken Batmanlı kardeşim sana sesleniyor; ‘1750 lira maaşım var, torunum oldu görmeye gidemiyorum’. Böyle yapmayın, yukarıda Allah var. Bu sesleri duydun duydun, yoksa yolun sonu görünüyor.
Bir arkadaşım uyardı Sayın Öcalan demişim. Sizden ve milletimizden özür diliyorum. Aklımın ucundan geçmez bebek katiline sayın demek. Dediysem hatırlamıyorum.
“Fındığın fiyatına yabancılar karar verdi”
Dünyanın en güzel coğrafyasında yer alıyoruz. Dünyanın en bereketli topraklarında yaşıyoruz. Avrupa’nın en büyük tarım alanlarına sahibiz. Tarım ve hayvancılık, bizim en büyük zenginliğimiz. Ama maalesef, bu beceriksiz iktidar; Tarlasında, bağında, bahçesinde, ahırında ve kümesinde, üretime devam eden çiftçilerimize, pandemi döneminde bile, sahip çıkmadı.
Bir taraftan, dövizle ve yüksek maliyetlerle, diğer taraftan da, kuraklıkla ve zincir marketlerin tedarikçileri ile, mücadele etmek zorunda kalan çiftçilerimizi, yalnız; tarım sektörünü de, sahipsiz bıraktı.
Artık bu durum, öyle bir noktaya geldi ki; Ak Parti’nin tarım politikası, âdeta bir tutarsızlık politikasına dönüştü. Mesela, dünyada lider olduğumuz fındığa bakalım. Fındıkta, hükûmetin açıkladığı, 26 buçuk liralık fiyat, üreticinin maliyetinin bile, altında kaldı. Bu da yetmezmiş gibi; hükûmetin adeta teslim olduğu, yabancı bir firma, çıktı, fiyatı 25 liraya çekti.
Çiftçiyi ve üreticiyi koruması gereken iktidarın, gıkı bile çıkmadı, çıkamadı. Yani, en önemli tarım ürünlerimizden birinin fiyatında, yabancı firmalar istedikleri gibi oynama yaparken, iktidar oturup seyretti, bu vicdansızlığa yol verdi. Peki yalnızca fındıkta mı? Maalesef hayır.
“Şeker pancarına sahip çıkılmalı”
Buğday, arpa, mercimek ve nohut için de aynı şeyler geçerli. Her zaman olduğu gibi, bu ürünlerin, alım fiyatları konusunda da, uçan kuş bile suçlu, yine bir tek onlar suçsuz. Bu seferki bahaneleri de kuraklık oldu. Haydi kabul. Diyelim ki, kuraklık üretime engel oldu. Peki, o zaman bu kuraklık primleri nerede kaldı? Tam 5 ay geçti, primler yok. Ellerini vicdanlarına koyup da, çiftçimizin hâlini bir türlü görmediler. Daha bu hafta Siirt’te bir çiftçi kardeşim söyledi. Kurtalan da, kuraklık bölgesi olarak, yardım kapsamına alınmış. Ama daha yardım ödemesi yapılmamış.
Çiftçilerin hepsi bekliyor. Bölgedeki tarlaların, yüzde 90’ı bırakın ekilmeyi, daha sürülmemiş bile… El insaf! Çiftçiye böyle zulüm olur mu? Böyle devlet yönetimi olur mu? Yazıktır, günahtır!
Kuraklık demişken, bir başka önemli ürünümüze daha değinmemiz gerekiyor. Şeker pancarından bahsediyorum. Ama maalesef, İç Anadolu’nun bazı kısımlarında, kuraklık ve sulamada meydana gelen sıkıntılar nedeniyle, maalesef pancarda verim düşüklüğü yaşanıyor.
Çünkü şeker pancarı, ciddi miktarda suya ihtiyaç duyuyor. Artık çocukların bile bildiği, ama iktidarın bir türlü anlamadığı, bir gerçek var. İklim değişikliğine bağlı su kıtlığının, giderilmesi için, sulama yöntemlerinde, değişiklik yapılması gerekiyor. Şeker pancarı tarımı, ülkemiz için stratejik öneme sahip. Çünkü pancar, yalnızca şeker üretiminde değil, hayvan yeminden, biyo-yakıta, briket kömüründen, inşaat harçlarına, hatta ilaç ve kozmetik sanayisine kadar, her yerde kullanılıyor. Eğer, ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olan, şeker pancarı tarımını ve şeker sektörünü, sürdürmek istiyorsak; Eğer gelecekte, kişi başına düşen şeker ihtiyacımızı karşılamak ve dışa bağımlı kalmamak istiyorsak; şeker pancarındaki üretim miktarını, ve birim alandaki verimi artırmamız gerekiyor.
İşte biz, İYİ Parti olarak, tam da bu yüzden, diyoruz ki; ülkemizin şeker politikası, iç talebi karşılama, ve dünya piyasalarında, önemli bir üretici olma amacı taşımalıdır. Nişasta bazlı şekerdeki kota artışları durdurulmalı, Avrupa Birliği’nin kota seviyelerine uygun olarak, yeniden düzenlenmelidir.
Şeker üretim maliyetlerini düşürmek için, şeker pancarı tarımı, teknolojik ve finansal açıdan desteklenmelidir. Peki biz bunları söylerken, onlar ne yapıyor? Ak Parti iktidarı döneminde; 2015’ten beri, ihraç ettiğimiz şekerden daha fazlasını, ithal etmeye başladık. İzlenen berbat tarım politikalarının sonucunda, bugün, şeker gibi bir temel ihtiyaç ürünümüzde bile, zamlarla karşı karşıyayız. Ne var ki, o her şeyi çok bilen, ama iş icraate gelince, sınıfta kalanlar; bu sorunu da, üreticiye ve satıcıya sopa göstererek, çözüyor-muş gibi yapıyorlar.
Buradan iktidardakilere seslenmek istiyorum; En son, devlete ait TÜRKŞEKER’e kesilen ceza var, bilmiyoruz sanmayın. Girdi maliyetlerindeki artış yüzünden, fiyatlar artmasın diye, TÜRKŞEKER’in zam yapmasına engel olarak, ne yapmaya çalışıyorsunuz, anlamış değiliz. Pancar Kooperatifleri’ne ait olan, şeker fabrikalarını da, batırmaya mı çalışıyorsunuz? TÜRKŞEKER’in, şeker fiyatlarını sübvanse etmesi, 3 milyar liradan fazla zarara neden oldu.
“Siz çile çekerken, onlar masal anlatıyor”
Çiftçimizin, üreticimizin desteğe ihtiyacı var. Rekoltelerin doğru açıklanması, kuraklık etkisinin doğru ölçülmesi gerekiyor diye, bu kürsüden taa yazın başında, Haziran ayında söyledik. Ancak gelin görün ki; parlak zekasıyla göz dolduran Tarım Bakanı, Temmuz-Ağustos ayında, kuraklığa dayalı mecburi açıkları, hesaplamayı beceremedi.
Biliyorum, ekemiyorsunuz, biçemiyorsunuz. Biliyorum, dolar 10 liraya, Mazot 8 buçuk liraya, Gübre 4500 liraya dayandı. DAP ve Üre fiyatları da, 8000 ila 9000 lira arasında geziniyor. Ama maalesef, siz bunca çileyi çekerken, iktidardakiler size masal anlatmaya devam ediyor. Hiç utanmadan, yüzleri zerre kızarmadan, bugünkü düşük fiyatları, yine kendilerinin sorumlu olduğu, döviz artışına bağlıyorlar. Ama ben biliyorum ki; Dolar ve Euro bu kadar tırmanmadan önce de, elinizdeki ürünler, hep düşük fiyatlardan alınıyordu.
Yani girdiler ve döviz, artsa da, artmasa da; Türk Lirası, değerli olsa da, olmasa da; AK Parti’nin gözünde, çiftçinin, üreticinin hiçbir değeri yok. Ben biliyorum ki; Hep sizin ürettiğiniz ürün kaybediyor. Hep siz kaybediyorsunuz. Üstelik bütün bunların faturası da hep size kesiliyor, hep siz suçlanıyorsunuz. Ve ben biliyorum ki; bu adaletsiz düzene, artık tahammül edemiyorsunuz…
“Bizim için tarım, bir millî güvenlik meselesidir”
Çiftçi kardeşlerim, İktidar neden böyle yapıyor, biliyor musunuz? Çünkü Ak Parti, sizi yokluk içinde tutmak istiyor. Çünkü, siz yoksul ve muhtaç kaldıkça; onlar, sizi suistimal ederek, oylarınızı almayı kendilerine hak görüyor.
Onlar sarayda sefa sürerken, size yokluğu reva görüyor. Onlar kendi cebini doldururken, sizi yoksulluğa mahkûm ediyor. Ama merak etmeyin, çok az kaldı. Sizler, bizim için önemlisiniz.
Çünkü sizler, Türkiye için önemlisiniz. İhtiyaçlarınızı biliyoruz. Biz sizleri, onlar gibi, oy pusulası olarak görenlerden değiliz. Bizim için tarım, bir millî güvenlik meselesidir. O yüzden, yetkiyi aldığımızda, tükettiğinden fazlasını üreten bir Türkiye’yi birlikte inşa edecek, ve Allah’ın izniyle, yaralarınızı saracağız. Hiç endişe etmeyin.
İYİ Parti iktidarında, çiftçi iyileşecek, Türkiye iyileşecek! Değerli dava arkadaşlarım, Hatırlarsınız, Sayın Erdoğan, geçen senenin sonunda, ekonomi reform paketini açıklarken, akıl ve sağduyu gibi, fiyat istikrarını da, bir kenara koyduklarını söylemişti. Peki o günden bu yana ne oldu?
“ilk işimiz enflasyonu düşürmek olacak”
Her zaman olduğu gibi, enflasyon ile ilgili çalışmalarımızı yaptık. İşte size, İYİ Parti’nin enflasyonla mücadele için çözümleri: İktidara geldiğimizde, uygulayacağımız ekonomi programının başlangıcını, enflasyonla, yani hayat pahalılığıyla mücadele oluşturacak.
Enflasyonu düşürmek için, atılması gereken adımlar geciktikçe, enflasyonu düşürmek, daha maliyetli oluyor. İşte bu yüzden; daha sonrasında, yüksek işsizlik ve millî gelir kaybı gibi maliyetlerle karşılaşmamak için, ekonomi programımıza, enflasyonu düşürmekle başlayacağız.
İlk sene sonunda, tek haneli enflasyona, orta ve uzun vadede de, yüzde 4-5 arası değişen bir enflasyona ulaşacağız. Hem de bunu, verileri çarpıtmayan bir TÜİK ile yapacağız. Dünyada, enflasyonu düşürmek isteyip de, başaramayan tek bir ülke yok. Yeter ki, enflasyonun vatandaşa, iş dünyasına, toplumsal uyuma, gelir dağılımına zararlarını anlatalım, ve geniş bir mutabakat zemini oluşturalım. Bu mutabakata, ilk olarak, hayat pahalılığını en fazla hisseden, dar gelirli vatandaşlarımızı dahil edeceğiz.
Bunun için de, dar gelirli vatandaşlarımızın aldığı sosyal yardımları arttırırken, kamu harcamalarındaki israfın önüne geçeceğiz. Kamudaki israfı engellediğimizde, yüksek vergi oranları da düşecek. Daha düşük vergi oranlarıyla, hem yüksek enflasyonun önüne geçeceğiz, hem de vatandaşlarımızın, alım gücünü arttıracağız. Enflasyonla mücadele; kararlı bir duruş sergileyen, beklentileri yöneten, ve itibarı yüksek bir Merkez Bankası olmadan, başarıya ulaşamaz.
“Merkez Bankası’nın itibarını yeniden kazandıracağız”
Bunun için, Merkez Bankası’na itibarını derhal yeniden kazandıracağız. Liyakat kriterlerine göre seçilen, ve bir kişiye değil, milletine karşı sorumlu olduğunun, bilincinde olan, bir Merkez Bankası yönetimi behemehal atayacağız. Siyasiler olarak, bizler de, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına saygı gösterip, işine karışmayacağız. Türkiye’de bütün çözümler, Merkez Bankası’ndan bekleniyor. Oysa, enflasyonla mücadele, yapısal ve çok yönlü çözümler gerektiriyor.
Bu yüzden, enflasyonla mücadeleyi sadece, enflasyon-faiz ekseninde ele alıp, Merkez Bankası’nın üzerine yıkmayacağız. Enflasyonla mücadeleyi, geniş bir yapısal reform paketi içinde kurgulayacağız. Bu yapısal reform paketinin ana unsurlarından biri, ekonomimizi, dışarıdan gelen şoklara karşı, daha sağlam hale getirecek, bir üretim yapısını tesis etmek olacak.
Mevcut durumda, Ak Parti’nin, sözde yerli ve millî masallarının aksine; maalesef üretim yapımız, ara malı ve yatırım malı ithalatını bile karşılayamayan, kötü bir ihracat performansı doğuruyor. O nedenle, yetkiyi aldığımızda, İthalat bağımlığını azaltan, yurt içi katma değer payını arttıran, rekabeti, ucuz iş gücü üzerinden değil, yüksek kalite üzerinden kurgulayan, ülkemizin dinamiklerine uygun, bir sanayi ve dış ticaret politikası izleyeceğiz. Ve tabii ki tarım…
“Tekelleşmeyi engelleyeceğiz”
Uygulanan rezalet tarım politikaları yüzünden, Türkiye, gıda enflasyonunda, OECD ülkeleri arasında en yüksek, gelişmekte olan ülkeler arasında ise, ikinci en yüksek enflasyona sahip ülke.
İşte bu yüzden, İYİ Parti iktidarında biz; Gıda fiyatlarını, kalıcı olarak aşağı çekecek bir tarım politikası uygulayacağız. Bu çerçevede, tarımsal üretimi artırıp, zayi oranlarını azaltacağız. Bitkisel ve hayvansal üretimde, girdi maliyetlerini aşağı çekeceğiz.
Üretici örgütlerini, yaygınlaştıracak, ilk üretici ile tüketici arasındaki zincirin, tekelleşmesini engelleyeceğiz. Depolama ve lojistik faaliyetlerini yaygınlaştırarak, fiyat dalgalanmalarının önüne geçeceğiz. Gıdadaki vergi yükünü azaltacağız. Tarımsal ürün piyasaları ile, finansal piyasalar arasındaki entegrasyonu arttırıp, bilgi asimetrisini azaltacak uygulamaları, hayata geçireceğiz.
Ve elbette; Çiftçimizi, küstüğü toprağına kavuşturacak, yüzündeki gülümsemeyi geri getireceğiz. Aziz Milletim; Geçen hafta, Cumhuriyetimizin 98’inci yaşını kutladık. Türk Milleti’nin, dünyaya, hür ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ettiği gün, aynı zamanda, geri dönülmez bir yolun da, ilk adımıdır. Bu kutlu yol, aziz ecdadımızdan bize kalan, en kıymetli mirastır. Bütün mesele, o mirasın mirasyedileri mi olacağız, yoksa daha yukarı mı taşıyacağız?
Bu tercih, İYİ Parti olarak bizim, siyasetimizin de, ahlakımızın da, fıtratımızın da resmidir. Bizim için Cumhuriyet, kalkınmadır. Cumhuriyet, sanayileşme hamlesidir. Cumhuriyet, toprağı nakış gibi işleyen bir büyük vizyonun yol haritasıdır. Ve belki de en önemlisi, Cumhuriyet, fırsat eşitliğidir.
Çünkü; Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının beğenmediği o Cumhuriyet sayesinde, çocukluğunda tütün kıran köylü çocuğu Meral Akşener, bugün bu kürsüde, karşınıza İYİ Parti Genel Başkanı olarak çıkabilmiştir. O Cumhuriyet sayesinde, İslamköy’de çobanlık yapan Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığına, hatta Cumhurbaşkanlığına gelebilmiştir.
O Cumhuriyet sayesinde, Sinop Kadı Vekili’nin oğlu, Necmettin Erbakan, bu ülkede Başbakanlığa kadar yükselebilmiştir. O Cumhuriyet sayesinde, iş hayatına, çevirmen olarak başlayan Bülent Ecevit, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olabilmiştir. Hatta, o Cumhuriyet sayesinde, Ahmet Reis’in oğlu, Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkenin, en kıymetli makamlarına oturma imkanı bulabilmiştir.
İşte o nedenle, bizler inanıyoruz ki; 29 Ekim’de, bu ülkenin vatandaşları, devletin tek ve gerçek sahibi olmuştur. Zaman içinde, milletin bu iradesine karşı duranlar olmuş, ama hepsi de, gereken cevabı almıştır. Milletimizin kutlu iradesi, daima iyiliğe doğru, gelişime doğru, hürriyete doğru akan, bir nehir gibidir. Önüne set çekebilirsiniz, ama nehrin akışını tersine çeviremezsiniz.
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlementer Sistem
Bugün, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Herkesin karşısında el pençe divan durması gereken, o yüce iradenin önüne set çekmiştir. Ama Ak Parti ve küçük ortağı, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, o nehir tersine akmaz. Günü geldiğinde, millet iradesi önüne konulan bu set de elbet yıkılır.
Nitekim, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in amacı da, işte tam olarak budur. Türkiye’yi tapulu malı zanneden bu iktidara, ülkenin tek ve gerçek sahibinin, Büyük Türk Milleti olduğunu yeniden göstermektir.