Kılıçdaroğlu, emek harcayan, Türkiye’nin büyümesine katkıda bulunan, ürettikleri ürünleri dünyanın dört bir köşesine gönderen sanayicilere dünyanın her tarafında saygı duyulduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin ekonomisinin büyük değişime ve dönüşüme ihtiyacı olduğunu belirterek, “Bu büyük değişimi ve dönüşümü yakalayamazsak geçmiş olsun hepimize. Bu gerçeği de önümüze koyalım. Osmanlı sanayi devrimini kaçırdığı için battı. Cumhuriyet kurulduğunda toplu iğne, bez üretecek fabrika yoktu. Cumhuriyet devrimiyle sanayiyi yakalamaya çalıştık. Fabrikalar kurduk” diye konuştu.
Osmanlının kendi parasını basacak milli bankası yoktu. Türkiye Cumhuriyeti, ilk kez kendi parasını 1930 yılında Merkez Bankasını kurarak basmaya başladı. Cumhuriyetin kurucu değerleri ve anlayışı çok ama çok önemli. Siyasetçilerin dünyadaki hızlı değişimi ve dönüşümü görmeleri gerekiyor. Göremezse hep beraber kaybedeceğiz. Bu değişimi, dünyaya ayak uydurmayı ve bu hızlı dönüşümü nasıl yapacağız? Japonya, Almanya, Amerika, Fransa ve Hollanda’ya bakalım. Nasıl bu hızlı değişime ve dönüşüme ayak uyduruyorlar? Bir, eğitim sistemini tepeden tırnağa yenileyerek. İki geleceği planlayarak. Bu iki sistem bizde sorunlu. Planlama, 1960’larda planlamayı kurduk. 1980’lerde de planlamayı kapattık. Yok planlama teşkilatı. Peki geleceği nasıl planlayacaksınız? Dünyanın hangi gelişmiş ülkesi geleceğe yönelik planlama yapmaz. Biz ne düşünüyoruz? ‘İnsani gelişme stratejileri ve bilgi politikaları kurumu kuracağız.’ diyoruz. İnsani gelişmeyi esas almazsanız geleceği inşa edemezseniz. İnsani gelişmişlikte Türkiye çok ama çok gerilerde.
“DÖRT AŞAMALI STRATEJİ”
Eğitimine önem vermeyen bir toplumun geleceği de olmaz. Dört aşamalı bir stratejiden bahsedeceğim. Birinci aşaması şu; tam demokrasi. Bu ülkenin insanları üçüncü sınıf demokrasiye layık değil. Niye üçüncü sınıf demokrasi? Yani bizim gibi düşünmeyen insanları ikinci sınıf vatandaş kabul etmek veya ‘Sen niye düşünceni açıkladın.’ diye hapse atmak dünyanın hangi demokrasisinde var? Tam demokrasi ne demek biliyor musunuz? Aynı zamanda herkesin can ve mal güvenliğinin olduğu rejimin adıdır tam demokrasi. Şu anda Türkiye’de hiç birinizin can ve mal güvenliği yok. Her birinizin varlığı bir kararnameye bağlı. ‘Bir kararname çıkarır hepinizin mal varlığına el koyarım. Bir de üstüne gizlilik kararı koyarız, dosyanıza avukatınız bile bakamaz ve siz bir de tutuklanır içeri atılırsınız, aylarca yıllarca iddianame beklersiniz.’ Bu olmaz demokrasilerde. Ben buna itiraz ettiğim zaman beni FETÖ’cü ya da PKK’lı olarak suçluyorlar. Bir sürü yerden suçluyorlar. Düşüncesinden ötürü bir insanı mahkum ediyorsanız… O zaman Allah bize niye akıl verdi? Bizi diğer canlılardan ayıran temel kural şudur; insanoğlu aklıyla, diğer canlılar ise içgüdüleriyle hareket ederler.
“TELEVİZYON, GAZETELER ÖZGÜR OLMALI”
Yargı bağımsızlığı çok önemli. Bir siyasi partinin genel başkanı hakim tayin edecek. Bir siyasi partinin tayin ettiği hakime diğer bir siyasi partinin üyesi veya diğer vatandaş güven duyacak mı, duymayacak. Diyecek ki ‘Bu siyasi partinin genel başkanı bunu tayin ettiğine göre yargıya müdahale edecektir.’ Yargı bağımsızlığı bu açıdan önemlidir. Medya özgürlüğü… Sizin sesinizi kim dile getirecek? Medya. Medya iktidarın kontrolündeyse ne olacak? Seçimler oluyor şu anda. ‘Demokrasi var.’ diyoruz hep beraber. Gayet güzel. Buyurun bakın TRT sizin verdiğiniz vergi dışında ayrıca tükettiğimiz elektrik paralarıyla yayın yapıyor. Kanun ‘Tarafsız olması lazım.’ diyor. Bir bakıyorsunuz bir partiye yüzde 90 zaman ayırıyor. Bir partiye yüzde 10 zaman ayırıyor. Diğer partiler hiç yok. Bunların genel başkanları var mı? Bunlar miting yapıyor mu, yapmıyor mu? Bunlar ne söylüyor acaba? Bunların Türkiye’nin geleceği konusunda ne gibi düşünceleri var? Biz bunları öğrenmek istiyoruz ve bunlar yok. Özel televizyonlar, onlar da büyük ölçüde yine belli bir grubun eline geçti. Bunlar demokrasiye zarar verir. Yayın da özgür olmalı. Televizyon, gazeteler özgür olmalı.
“17. YÜZYILIN KAVRAMLARIYLA 21. YÜZYILIN SORUNLARI ÇÖZÜLEMEZ”
Kılıçdaroğlu, orta gelir tuzağının aşılması halinde Türkiye’nin 5 yıl içinde kişi başı gelirinin 15 bin dolara çıkabileceğini bildirdi. Katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi durumunda orta gelir tuzağından kurtulabileceğine işaret eden Kılıçdaroğlu, “Siz katma değeri yüksek ürün ürettiğiniz zaman göreceksiniz ki yanınızda çalıştığınız insanlar çok daha nitelikli olacağı için onlara daha yüksek ücret ödemek zorunda kalacaksınız. Hem daha fazla kazanacaksınız hem yanınızda çalışanların da hayat standardı yükselmiş olacak. Sağ-sol kavramları, 1789 Fransız Devrimi’nden sonra ortaya çıktı. 17. yüzyılın kavramlarıyla 21. yüzyılın sorunlarını çözemezsiniz. Bakın bunu sosyal demokrat bir partinin genel başkanı olarak söylüyorum. Bazı çevreler yine bana kızacak, ‘Vay efendim nasıl oldu böyle bir şey?’ Evet, 17. yüzyılın kavramlarıyla 21. yüzyılın dünyasının sorunları çözülemez. Siz halen 21. yüzyılın dünyasının sorunlarını çözmek için 17. yüzyılın kavramlarına gidiyorsanız geleceği inşa edemezsiniz. Dünya farklı bir yere gidiyor. Dünya küçüldü. Bugün burada konuştuğumuz saniyeler içinde Güney Afrika’ya, Çine, Japonya’ya gidebilir. Hangi çağdayız biz? Bilgi çağındayız, dijital çağdayız. O nedenle biz 17. yüzyılın kavramlarının dışına çıkmak zorundayız. Yeni bir dünya var. O yeni dünyada yer tutmak zorundayız. Üniversiteleri bilgi öğreten, tarımı teknolojiyle buluşan, sanayisi hızla teknolojiyle buluşan bir dünyayı düşünün, bir Türkiye’yi düşünün. 5 yıl içinde 15 bin doları yakalamak sıradan bir şeydir. Ekonomide kriz, ya da ekonomide sorun var. ‘Gelirseniz büyük bir borç var.’ Evet, ben bunları bilmez miyim? Biz biliyoruz, aşabilir miyiz? Çok rahat aşarız. Nasıl yapacağız? Eğer siz bütün komşularınızla barışık olursanız bu sorunu çok rahat aşarsınız.
“ORTADOĞU BARIŞ VE İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI KURACAĞIZ”
Kılıçdaroğlu, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatını kuracaklarını belirterek, Türkiye, İran, Suriye, Irak, dört devletin bir araya geleceğini söyledi. Teşkilatın kısa adının OBİT olacağına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi:
“OBİT ne yapacak? Diyecek ki, ‘Kardeşim niye kavga ediyoruz biz.’ Bu saydığım dört devlet aynı zamanda akraba devletler. Egemen güçler bölge gelişmesin diye bölge üzerine hakimiyet kurmak istiyorlar. Biz ne diyoruz? ‘Egemen güçleri bir tarafa bırakalım. Bu dört devletin ortak aklı yok mu? Niye Arap dünyasında, Müslüman dünyasında kan akıyor? Niye biz bir araya gelemiyoruz? Onu biz bir araya getiririz, başka kimse getiremez. Suriye’nin de İran’ın da Irak’ın da en büyük ekonomik gücü olarak bu bölgede yıldızımız parlar. Emin olun Türkiye dolara boğulur. Kavgayı değil, barışı öncelediğiniz zaman bütün bunların hepsini yaparsınız. Bu politikanın aslında ilk başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Savaş meydanlarında bütün hayatı geçmiş. Aynı zamanda kendisi bir Osmanlı paşasıdır. Ama şu gerçeği görüyor. Savaşın insanlığa getireceği hiçbir
şey yok. Ama barış her şeyi getirebilir. ‘Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir’ demiştir. Kendi vatanınızı, milletinizi, namusunuzu koruma sürecinde savaş vardır. Yoksa savaşa gerek yoktur. 5 yıl içinde Türkiye’nin bütün bu sorunları aşılabilir. Aynı şekilde sadece bu sorunu değil, toplumsal barışı da sağlayabiliriz. İyi niyetle, samimiyetle ve sorunu çözme kararlılığıyla yola çıktığınız zaman çözemeyeceğiniz hiçbir sorun yoktur. Bütün mesele iyi niyet, samimiyet ve kararlılıktır. ‘Ben bu sorunu çözeceğim arkadaş’ demenizdir. OBİT’i kurduğumuz zaman kim karlı çıkacak? Türkiye, Irak, İran, Suriye karlı çıkacak. Balkanlar da karlı çıkacak.
“SİYASET, ZENGİNLEŞME ARACI DEĞİL”
Siyasiler Türkiye coğrafyasının kıymetini bilmiyor. Siyaset, bir kavga alanı haline dönüştü. Siyaset topluma ufuk çizmedir. Ben bu toplumu nereye taşıyacağım?’ Siyaset budur. Türkiye’ye yeni bir yol haritası çizmeyecek miyiz? Türkiye’nin değişime, dönüşüme ihtiyacı yok mudur? Düşünün 16 yılın sonunda geldiğimiz noktaya. Çocuklarımızın yüzde 90’ı niteliksiz okullara gidiyor. Yüzde 10 iyi okullara gidiyor. Daha iyi olanlar çocuklarını yurt dışına gönderiyor. Gitsinler, evet gitmeli, okusun çocuklarımız. İyi de bu okulları niteliksiz okul haline kim getirdi? Siyaset geleceği hesaplamak ve sorgulamaktır ama bizim de sorgulama hakkımız var. Gözü kapalı sandığa gitme hakkımız yoktur. Çocuklarımız için, geleceğimiz için evlatlarımız için geleceği sorgulamak zorundayız. Siyaseti bir zenginleşme aracı olarak kabul eden anlayışı Türkiye’nin topraklarının dışına çıkarmak zorundayız. Siyaset bireysel zenginleşme aracı değildir. Siyaset hizmet alanıdır.
“VERGİSİNİ VE PRİMİNİ ÖDEYEN SANAYİCİYE SIFIR FAİZLİ KREDİ”
Anadolu’nun içi boşaltıldı öne sürerek; Kayseri, Eskişehir Gaziantep boşalmamak için direndi. Hatay zaten bitti. Oysa bu güzel coğrafyada nanoteknolojiyi de geliştiririz, üniversiteler bilgi üretir, sanayi dengeli ve planlı olarak her tarafa yayarız.Hangi bölge neyi üretecek, hangi çiftçi neyi üretecek. Almanya’da aynı sokakta iki berber dükkanı varsa üçüncüyü açtırmıyorlar. Plan budur. Niçin? Üçüncüyü açarsanız, üçünüz birden batarsınız. Bir kişinin batması milli ekonominin zararı demektir. Bizde hangi plan, program var? O açıdan ben kendi sorumluluğumu biliyorum. Her birimizin tek tek sorumluluğu var. Türkiye’de yatırım ortamı, çalışma yaşamı, demokrasi olduğu zaman hepsi olur. Sağlıklı bir planlama… Herkesin neyi üreteceği, hangi alanda üreteceği, nasıl büyüyüp gelişeceği konusunda sağlıklı bir planlama.” Devletin vergi toplayamadığını belirten Kılıçdaroğlu, “Kaç kez af kanunu çıktı. Batı’da hiç böyle vergi affı yoktur. Biz şunu önerdik: Üreten kesime yani sanayiciye, KOBİ’ye bir vergi veya sigorta prim borcu olmamak şartıyla bir sayfa açacağız. Ödediğin vergi ve sigorta primi kadar bir yıl vadeli sıfır faizli kredi açacağız. Bu şu demektir: Sanayici rahat üretecek, daha fazla işçi çalıştıracak, vergisini ve sigorta prim borcunu zamanında ödeyecek. Eğer bu sanayici katma değerli ürün üretiyorsa alacağı kredi daha fazla olacak. Çünkü bu olağanüstü bir döviz geliri getirecek Türkiye’ye.