Halit Kakınç, yazıya “Tuhaf biz yazı biliyorum” diyerek başladı…
İşte Kakınç’ın o yazısı…
Tuhaf bir yazı bu, biliyorum. Bir anı ve bir borcun ifası bir bakıma.
1975’li yıllar… Bâbıâli’ye yeni girmişim. Almanca ve İngilizce’den çeviri-derleme haberler yapıyorum.
Sağ-sol mühim değil. Önemli olan karınca kararınca bir gelir sağlamak. Yeni Ortam’dan Ender Erenel Financial Times, Orta Doğu’dan Ahmet Güner de Frankfurter Allgemeine takibini benim sorumluluğuma vermişler.
Bir gün Ahmet Güner aradı. “Bir süredir yurt dışında yaşayan bir tanıdık Türkiye’ye döndü. Almanca ve İngilizce kitaplar getirmiş. Yarım gün çalışıp çeviriler yapacak bir eleman arıyor” dedi. “İlgilenirsen, Abdürrahim seni götürecek.”
Abdürrahim Çokgünğör, Pink Floyd ve Bee Gees hayranı uzun saçlı bir Nurcu.
Sultanahmet’e doğru yürümeye başladık Abdürrahim’le. Sormak yolda aklıma geldi. “Abdürrahim, kime gidiyoruz biz?”
“Mehmet Şevket Eygi’ye…” dedi.
1967-1971 arası toplu sabah namazları… Bugün gazetesinde olaylı başyazılar, manşetler…
Merak ettiğim için “Dönsek iyi olacak” demedim. Gittik.
GERÇEK BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ
Hayatımdaki en ilginç insanlardan birini tanıdım. Galatasaray ve Siyasal Bilgiler mezunu. Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce ve Almancası mükemmel. Gerçek bir son İstanbul beyefendisi.
5 ay çalıştım yanında. 3 kitap tercüme ettim. Gazetelerden o günün parası ile 2 bin 500 TL alırken, o 5 bin TL verdi yarım gün için. Bürosunun anahtarını da güvenle teslim etti bu süre zarfında.
Bir yanda ate-deist karışımı bir Sultangaliyevci genç… Diğer yanda kendi doğrultusunda dindar bir Neo-Osmanlı münevveri.
Hiç politika konuşmadık o 5 ay boyunca.
Bir kere şöyle dedi yalnızca:
“Ürettiğin işlerden memnunum. Tek bir ricam var senden. Ofise geldiğinde ve ayrılırken selâmün aleyküm diyebilir misin sakıncası yoksa?”
“Selâmün Aleyküm Şevket Eygi Ağabey…”
Halit Kakınç