Gerek kişisel ihtiyaçları karşılamak için yapılan eylemler, gerekse de şirket ve kurumların faaliyetleri esnasında dünyamıza geri dönüşü mümkün olmayan zararlar veriyoruz. Bunun da etkisiyle doğal kaynaklar giderek yok oluyor, iklim değişikliği, küresel ısınma ve çevre felaketleri yüzleşmemiz gereken gerçekler olarak karşımızda duruyor.
Daha önce hiç görmediğimiz doğa olayları ile karşılaşıyoruz. İklimler değişiyor, buzullar eriyor, sıcaklık, kuraklık ve kıtlık artıyor. Yapılan araştırmalar bu değişimin ana sorumlusunun insanoğlu olduğunu gösteriyor. Bu konular giderek artan bir şekilde gündeme gelmesine rağmen üretilen birçok gerekçeyle maalesef etkili adımlar atılamıyor. Özellikle devletler ve hükümetler arasında bu konularda büyük ayrışmalar mevcut.
Bununla birlikte olumlu gelişmeleri de görmek gerekiyor. Bu kapsamda dünyaya verdiğimiz zararları en azından azaltmayı hedefleyen inisiyatifler giderek artıyor. Son 5-10 yılda daha fazla gündeme gelen sürdürülebilirlik kavramı ve uygulamaları bu açıdan büyük önem taşıyor.
KALKINMA, ÇEVREYE VE GELECEĞE ZARAR VERMEDEN GERÇEKLEŞTİRİLMELİ
Gerek çeşitli uluslararası kuruluşlar, gerek devletler, gerekse de şirketler sürdürülebilir kalkınma ve gelişmenin yolunun çevresel, ekonomik ve sosyal etkileri dikkate almaktan geçtiğini görerek bu konularda adımlar atıyorlar. Bu alanda faaliyet gösteren bir çok sivil toplum örgütü bulunuyor.
Özellikle Birleşmiş Milletlerin Küresel İlkeler Sözleşmesi bu konudaki uygulamalara rehberlik ediyor. Birleşmiş Milletler’e göre insanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılmak durumunda.
Sürdürülebilirlik; çevre ve insan merkezli olarak değerlendiriliyor. Doğal çevreninin korunması ile ekonomik ve sosyal kalkınmanın birbirinden ayrılmaz parçalar olduğu kabul ediliyor. Gelecek kuşakların gereksinimlerini de dikkate alarak kalkınmanın çevreye ve doğal kaynaklara zarar vermeden gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunun için hem devletlere, hem kurumlara, hem de bireylere büyük sorumluluklar düşüyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK STRATEJİSİ KURUMUN STRATEJİLERİ İLE UYUMLU OLMALI
Sürdürülebilirlik yaklaşımı, kurumların varlıklarını gelecek nesillere taşıyabilmeleri için de büyük önem taşıyor. Bu nedenle tüm kurumların sürdürülebilirlik konusunda strateji ve politikalar geliştirmeleri gerekiyor.Sürdürülebilirlik stratejilerinin kurumun stratejileri ile uyumlu olması ve tüm çalışanların bu stratejiler hakkında bilgi sahibi olması da aynı şekilde önemli. Bunun yanı sıra kurum bünyesinde sürdürülebilirlik yönetimi yapısının oluşturulması, bu kapsamda sürdürülebilirlik komitesi ile alt çalışma gruplarının kurulması ve sürdürülebilirlik faaliyetlerinin yürütülmesi de gerekli.
Sürdürülebilirlik kapsamında çevre ve insan merkezli pek çok uygulama söz konusu. Çevreye zarar vermeyen geri dönüşümlü ürün ve hizmetler üretmek, yenilenebilir enerjiye yönelmek, karbon salınımını azaltmak, atık yönetimi oluşturmak, çevre temizliğine önem vermek,su gibi doğal kaynakları tasarruflu kullanmak, çevre ve insan odaklı sosyal sorumluluk projelerine destek olmak, kültür ve sanat etkinliklerini desteklemek, eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yürütmek, kurumsal yönetim, şeffaflık, etik, saygı, itibar, barış, evrensel insan ve çalışan hakları gibi konuları iş ve sosyal yaşamın temeli haline getirmek, iş süreçlerini verimli hale getirmek, iş yapılan kurumların sürdürülebilirlik politikalarının olup olmadığını gözetmek, olmayan kurumlarla iş yapmamak gibi hususları bu kapsamda belirtmek mümkün.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORU HAZIRLAMAK GEREKİYOR
Sürdürülebilirlik çalışmalarının önemli bir unsuru da sürdürülebilirlik raporlaması yapmak. Sürdürülebilirlik raporlarında kurumun ekonomik, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim performansı yer alıyor. Dünya üzerinde binlerce kurum finansal raporların yanı sıra sürdürülebilirlik raporları hazırlıyor ve kamuoyu ile paylaşıyor. Bu uygulama giderek genişliyor.
Bir kızılderili atasözünün de belirttiği gibi bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz çocuklarımızdan emanet olarak aldık. Çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak her şeyden önemli. Bu nedenle gerek bireysel, gerek kurumsal, gerekse de devletler açısından sürdürülebilirlik yaşam biçimimiz olmak zorunda.
Bu yapılamadığı takdirde gelecek kuşakların yaşayabileceği bir dünya kalmayacağı gibi kurumların varlıklarını kuşaklar boyunca sürdürebilmesi de mümkün olamayacak. Bazı kurumların yaptığı gibi bunu bir reklam malzemesi olarak görmeden, gerçek anlamda benimsemek ve çok geç olmadan yaşamımızın merkezine yerleştirmek gerekiyor.
Bakış Açısı
Gürdoğan Yurtsever
Türkiye İç Denetim Enstitüsü
(TİDE) Başkanı
yurtsever@turcomoney.com