Uluslararası ekonomik karşılaştırmalar yapılırken en çok başvurulanyöntemlerden biri ülkeleri, GSYİH değerleriyle sıralandırma alışkanlığıdır. Genellikle ulusal parayla hesaplanan GSYİH değeri,ABD dolarına çevrilerek yapılan analizlerin alternatifi olarak da satın alma gücü paritesi ile yapılan hesaplamalar oluyor. Her ne kadar bu yaklaşımlar önemli eğilimlere işaret etse de, ülkelerin ulusal servetlerine odaklanan çalışmalar ölçüm zorluğu nedeniyle çok nadir olarak yapılıyor. Bu çerçevede dikkat çeken bir rapor olan Global Wealth Report 2014 (ve eki niteliğindeki Global Wealth Databook 2014) Credit Suisse tarafından yayımlanıyor. Akademik çalışmalar arasında yakın dönemde en çok dikkat çeken ise Thomas Piketty’nin Capital in the Twenty-first Century başlıklı kitabı oldu. Piketty dünya ekonomisinde servet birikiminin tarihsel seyrini sermaye/gelir oranı üzerinden analiz ederken; Credit Suisse’in raporunda öne çıkan bakış açılarından biri servetin, düzeyinin yanı sıra finansal-finansal olmayan ayrımına gidilmesidir.
Capital in the Twenty-first Century kitabındaki verilerde 2010 yılı itibarıyla dünya genelinde sermaye/gelir oranı yüzde 440 iken, söz konusu oranın 2020’de yüzde 450’ye ulaşacağı tahminine yer veriliyor.Piketty 21. yüzyılın sonuna kadar sürecek bir eğilime işaret ederek bu oranın yüzde 667 seviyesine yükseleceğini iddia ediyor. Global Wealth Report 2014 verilerinde ise ülkelerin servet toplamları yer alıyor. Kanımca söz konusu verilerle IMF tarafından yayımlanan World Economic Outlook October 2014 raporunun ülke GSYİH değerlerine yönelik tahminleri bir arada değerlendirilerek Piketty’nin yaklaşımının bir benzeri ortaya konulabilir. Bu kapsamda toplam serveti en yüksek 10 ülkeyle Türkiye arasında karşılaştırma yapmaya çalışacağım. Tablodaki verilerde görüldüğü üzere toplam serveti en yüksek ülke ABD’dir. Onu Japonya ve Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri izliyorlar.
İlk 10 ülke arasında Kanada, Avustralya ve Kore’nin girmesi de şaşırtıcı değil. Nitekim tüm bu ülkeler gerek GSYİH verileriyle, gerekse de dış ticaret veya teknoloji açısından dikkat çeken rolleriyle biliniyor. Toplam servet/GSYİH oranları açısından Kore ve Çin’in henüz geride olduklarını ancak yüksek büyüme oranlarıyla hızla sermaye birikimlerini artırarak diğer ülkelere yaklaşacakları söylenebilir. Ancak bu ülkeler arasında dikkat çeken diğer bir farklılık yetişkin başına finansal servetin ulaştığı yüksek düzeydir. Yine Kore ve Çin’de yetişkin başına finansal servet 100 bin doların altındayken, ABD’de söz konusu değer 300 bin dolara yaklaşıyor. Gelişmiş ülkelerde finansallaşma oranının farklı olmasına rağmen, hepsinde bu oranın dünyanın geri kalanından çok daha yüksek düzeylere çıktığı görülüyor.
Türkiye’nin verilerine bakıldığında toplam servetin 1 trilyon doları aştığı tahmin edilirken, servet/GSYİH oranının düşük kaldığı gözleniyor. Sermaye birikiminin yetersizliğine işaret eden bu verinin detaylarında bir diğer boyut ortaya çıkıyor. Türkiye’de yetişkin başına servet 20 bin doları henüz aşmışken, bunun sadece yüzde 10’u finansal, yüzde 90’ı ise finansal olmayan niteliktedir. Dolayısıyla dünyanın en büyük ekonomileri arasına katılmaya çalışan Türkiye’nin yatırım yaparken başvurduğu finansal sermaye birikimi yetersiz kalmakta ve finansallaşmanın önde gelen ülkelerinden kaynak arayışı kaçınılmaz olmakta. Başka bir ifadeyle halihazırda Türkiye’de servet edinmenin temel kaynağı finansal olmayan alanlarda (başta rant spekülasyonu) bulunmakta. Geçen ayki yazımda da vurgulandığı gibi önümüzde bir sorun/fırsat bulunuyor. Kesin olan şey az evvel vurgulanan hedefe ulaşmak istiyorsak daha çok finansal servet oluşturmalıyız. Bu olgu eğer spekülasyondan (hatta manipülasyondan) vazgeçmezsek sorunumuz, finansal olmayan birikimi finansal alana aktarabilirsek fırsatımız olacak.
Analiz
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com