Türkiye ekonomisinin 2015-2017 yılları arasında ortaya koyacağı performansa dair tahmin ve beklentilerin duyurulduğu Orta Vadeli Program’da “Yeni bir kalkınma hamlesi için ülkemizin ihtiyaç duyduğu yapısal reformlar OVP döneminde hayata geçirilecek” cümlesi dikkat çekici. Bu kapsamda yapılan son dönem tartışmalarında tasarruf oranındaki düşüş eğilimi giderek öne çıkıyor. Genellikle tasarruf açığı kavramı çerçevesinde ortaya konulan yaklaşımlarda cari açık sorununun esasen tasarruf yetersizliğinin bir türevi olduğu vurgusu öne çıkıyor ve OVP’da tasarruf oranlarının yükseltilmesi hedefleniyor. Söz konusu yorum çok doğru olmakla birlikte, ülkemizdeki tasarruf davranışları bağlamında vurgulanması gereken başka sorunlar da var. Bu kapsamda son dönemde iktisat tartışmalarında önemli bir yer edinen Thomas Piketty ve onun çarpıcı eseri Capital in the Twenty-first Century’ den yararlanmak bizi ilginç sonuçlara ulaştırabilir.
Piketty kitabında; gelişmiş ülkelerde oluşan uzun vadeli ekonomik dinamikleri incelerken sermaye birikimini, gelir dağılımını ve sermaye-emek çelişkisini öne çıkarmasıyla dikkat çekiyor. Özellikle sermaye/gelir oranının tarihsel eğilimini ele aldığı bölümde çarpıcı bazı sonuçlara ulaşılıyor. Piketty’e göre bir ekonomide sermaye/gelir oranı (β), tasarruf oranı (s)’nın büyüme oranı (g)’na bölünmesiyle elde edilir. Buradaki sermaye/gelir oranının uzun vadede bir ülkenin sermaye birikimine işaret edeceğini iddia eden Piketty, 1950 sonrasında artmaya başlayan söz konusu oranının 21. yüzyılın kalan kısmında da bu eğilimi sürdüreceğini ve yüzde 700’e ulaşabileceğini tahmin ediyor. Sermaye birikiminin sürmesinin ve sermayenin getirisinin büyüme oranını aşmasının kapitalizmin temel çelişkisini güçlendireceğini ileri sürüyor. Ancak, kanımca daha da ilginç olan tespiti şu satırlarında karşımıza çıkıyor: “Girişimci kaçınılmaz biçimde rantiyere dönüşmekte …sermaye kendisini çıktı artışından daha hızlı bir biçimde yeniden üretmekte …geçmiş geleceği yok etmektedir.” (Piketty, 2014: 571)
Türkiye açısından söz konusu yaklaşımı kullanacak olursak, öncelikle düşen tasarruf oranlarının sermaye birikimi sürecinde olumsuz bir eğilime işaret edeceği vurgulanmalı. Dolayısıyla büyüme oranlarını yükseltebilmek, hatta mevcut oranları koruyabilmek için dış tasarruflara bağımlılığının süreceği iddia edilebilir. Başka bir ifadeyle sıklıkla vurgulandığı gibi tasarruf oranlarının yükseltilmesi yönünde yapısal reformlar vazgeçilmez öneme sahip olacak. Ancak, kanımca daha çarpıcı olan olgu Piketty’nin endişelerinin farklı bir yol izleyerek de olsa ülkemizde halihazırda gerçeğe dönüş(müş)mekte olmasıdır. Gerçekten de ülkemizde girişimci “inovasyon” doğrultusunda adımlar atmaktan uzaklaşmakta ve bir “rant ekonomisi”nin cazibesine kapılmakta. Yine Piketty’nin çarpıcı ifadelerine başvurursak “geçmişimiz geleceğimizi yok etmekte”. Toprak üzerinde oluşturduğumuz spekülatif ve hatta manipülatif rant yaratma sürecinin uzun vadede çıkmaz bir yol olduğunu devasa bir kriz ortaya çıkmadan anlayabileceğimizi ümit etmek istiyorum.
Tabii ki; sıklıkla tekrarlanan “tasarruf oranlarını artırmamız gerekiyor” önermesini de tartışmalıyız. Özellikle rant ekonomisinin kapsamına dahil olanların halihazırdaki kararlarının “tasarruf” olduğuna inandıklarını vurgulamalıyız. Ancak değerlenmesi umuduyla satın alınan bir arsanın, konutun veya gayrimenkulün Türkiye ekonomisinin uzun vadede büyümesini sağlayacak finansal tasarruf niteliğinde olmadığı da vurgulanmalı. Dolayısıyla katma değer yaratacak her türlü yatırım için gereken finansman yine ağırlıklı olarak yurtdışından sağlanmaya çalışılmakta. O halde önümüzde büyük bir yapısal reform olasılığı ve/veya fırsatı duruyor. Uzun yıllardır toprak üzerinden oluşturduğumuz sermaye birikimi sürecini, teknolojik açıdan ileri ve katma değeri yüksek üretim alanlarına aktarmayı denemeliyiz. Bu çerçevede en önemli rol de söz konusu birikimi finansal nitelikte tasarruflar olarak toplayacak ve kredilere dönüştürecek olan finansal sistemimizdir. OVP’da yer alan “Mali piyasaların reel sektörün finansman ihtiyacını karşılayan, yurt içi tasarrufların artmasına katkı sağlayan, finansal ürün çeşitliliğine sahip, etkin ve şeffaf işleyen bir yapıya kavuşturulması öncelikli hedeftir” ifadesi bu açıdan ümit verici. Umarız uygulamada da son yıllarda içine düşülen kısır tartışmalar bu hedefi gölgelemez. Yoksa yine geçmişimiz geleceğimizi tüketecek.
Kaynak: Piketty, Thomas, Capital in the Twenty-first Century, Harvard University Press, 2014.
Analiz
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com