Köşe yazarlarının (gazetecilerin) reklam filmlerinde oynamaları doğru mudur?
40 yıllık gazeteci Haluk Şahin’e göre değildir.
Konuyla ilgili haberi birlikte okuyalım…
“İsim vermeden eleştirdiği o reklam, CNN Türk’te 5N1K programını hazırlayıp sunan ve Radikal gazetesi yazarı Cüneyt Özdemir’in rol aldığı bir banka reklamıydı.
Haluk Şahin, “tüylerimi diken diken eden bir örnek” dediği reklam ile ilgili olarak şunları söyledi…
“MESLEĞİM ADINA UTANIYORUM
Gazetecilik mesleğinin temel ilkelerinden birisi, mesleğin kişisel çıkarlara alet edilmemesidir.
Doğan grubunun gazetelerinden birinin köşe yazarının başrolü oynadığı bir banka reklamı, gazetenin son sayfasında tam sayfa yayınlanıyor.
Gazeteyi açıyorsun içeride köşe yazarı, son sayfaya bakıyorsun reklamcı. Aynı gazetede iki rolde birden.
Diyorsunuz ki ben bu köşe yazarına köşe yazarı olarak itimat ediyordum, şimdi burada bana kredi kartı satmaya çalışıyor.
Daha da vahimi aynı gazetecinin yaptığı televizyon programına benzeyen bir ortamda gene banka reklamı yaptığını görüyorsunuz.
Bu iki rol bağdaşmaz. Televizyon ile ilgili kısmının RTÜK ile de ilgisi var. O onların sorunu beni ilgilendirmiyor.
Ama bu mesleğe 40 senesini vermiş birisi olarak, bu örneği gördüğüm zaman ben mesleğim adına utanıyorum.”
***
Bu konuya neden girdik, önce onu anlatmaya çalışalım…
Son yıllarda basın o denli yozlaştı ki, neredeyse ülkedeki her kötü icraatın sorumlusu medya oldu… Ki büyük ölçüde bu yargı doğrudur…
İşadamı patronların eline geçen gazete ve televizyonlar, basın görevi yapmaktan çok öte, patronlarının iktidarların gözüne girmesinde rol oynayan “al ver gülüm mekanizmaları” oldu…
Dolayısıyla istisnalar dışında her bir gazete ve televizyon, adeta “yıkama yağlama istasyonları” durumuna düştü…
Gazeteciler de, mevcut düzen içerisinde, birer “kurşun asker”e dönüştüler… Sadece patronlarının ekonomik çıkarlarını savunan gönüllü savaşçılar olarak tatlı yaşamlarını sürdürüyorlar…
En az 10 bin liralardan başlayan ve yüz bin liraya kadar olan çizgi içerisinde ki aylıkları; 2000’ler Türkiye’sinde 20 -30- 40-50-75 bin lira gibi rakamlar gerçeğinde vücut buldu…
Asgari ücretin 500-600 lira olduğu bir ülkede, köşe yazarları olarak aylık 20-30-40-50-75 bin lira hatta daha büyük rakamlara imza atan köşe yazarlarının, genel yayın yönetmenlerinin, televizyon haber yapımcı ve sunucularının ne denli bağımsız olabileceği ve gerçekleri yazarak halkın yanında olabileceği tartışılır.
Bugün basında, büyük gazetelerde yer alan tanınmış köşe yazarlarının önemli kısmının lüks yaşamı var.
Plazalarda ayağı sürekli halıya basan, pahalı arabaları kapılarında bekleyen ve görkemli villalarda yaşayan bu yazarlardan, nasıl yürekli gazetecilik ve köşe yazarlığı yapmalarını bekleyebilirsiniz?
Ülke son on yıllardır, işte bu tür gazetecilerin ve iş adamı medya patronlarının yüzünden çiftliğe döndü, halk ve ülke sahipsiz kaldı.
Başa gelen iktidarlar, basının denetim görevini yapmaması nedeniyle Harun gibi gelip Karun gibi zenginleşip tatlı yaşamın kucağına atıldılar… Basın işlevini yapmadı ve meydan gözü açık ç ıkarcı siyasetçilere kaldı…
Böyle bir konjonktürde, tabi ki pek çok gazeteci; gazetecilikten önce, nasıl cebimi doldururum hesabı içerisinde olacaktır…
Zaten durum bugün aynen öyledir… Köşe yazarlarının çoğu, maddi hesap ve çıkar peşinde olup, patron ve iktidar yağcısı olmanın dışına çıkamamaktadırlar… Büyük rezalet burada başlamaktadır!..
Neredeyse üç gazete (Cumhuriyet, Sözcü ve Yeniçağ) dışında ülke basınının; tam kadro Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin yayın organı durumuna dönüştüğünü kim yadsıyabilir?…
Cumhuriyet tarihinde, basının, bugünkü kadar iktidar yanlısı ve yalakası olduğu bir dönem görülmemiştir!..
İktidara muhalif köşe yazarlarına hayat hakkı tanınmadığı ve patronlarına baskılar yapılarak kovulduğu bir ülkede, faşizan bir yönetimin olmadığını kim iddia edebilir?..
***
Durum böyle olunca, gazeteci ve televizyoncu Cüneyt Özdemir’in reklam filmlerinde oynaması önemli bir olay değildir… Bitmiş ve tükenmiş bir basının bir üyesinin yanlış iş yapmış olması, ne derece üzerinde durulması gereken bir durum yaratabilir ki?
Başbakan korkusuyla(!) ürkmüş, korkmuş ve köşesine sinmiş köşe yazarlarının düştükleri acizlik karşısında (!), Cüneyt Özdemir’in reklam filminde oynamasını mesele yapmanın pek anlamı olmaz…
Sen ürkek, korkak, sinmiş ve satılmış gazetecilerin kirli çamaşırlarını ve düştükleri utanç çukurunu gözler önüne serebiliyor musunuz, bugün için o önemli!
Ülkede birkaç gazete dışında, inanarak ve saygı duyarak okunacak gazete kalmadı. Basının yüzde ellisi yandaşlığı, geri kalanların da neredeyse tamamı “korkaklığı ve sütre gerisini” seçmiş durumda. Bu durumda ne yapılır? Bol bol isyan edilir!.. Ne zamana kadar? Kafayı yiyene kadar!
***
Geçmişin onurlu gazetecilerinden bir örnek…
Bugünün büyük servet sahibi anlı şanlı köşe yazarlarına, genel yayın yönetmenlerine ithaf olunur:
Türk basının saygıyla anılan, namuslu, dürüst, haysiyetli gazetecilerden biriydi Kemal Ahmet. Yazı işleri müdürüydü. Çoğu zaman çay simitle geçirmek zorunda kalırdı öğünlerini. Gazetedeki çalışma masası üzerinde yattığı çok geceler olmuştur. Dünyanın ve satılmış takımının kahpeliklerine fazla dayanamadı, bir gün sessizce göçtü gitti cihandan çalıştığı masasının üstünde… Kimseye yük olmadan… Onuruyla…
Nazım Hikmet’in onun için yazdığı şiir şöyle:
“Kafası yüzde yüz uygun muydu kafama bilmiyorum.
Ama o benim soyumdandı.
Etiyle kanıyla değil, heyecanıyla değil
Batırıp on parmağını beynimin kanayan yarasına
Satıyor kafasının parlayan ışığını bir ekmek parasına
Tutunmak istedi kaçtılar, tutunmak istedi kırbaçladılar
Susadı kendi kanını içti o, parça parça insan beyni satan bir caddeden
Bir ızdırap şarkısı gibi geldi geçti o.“
***
Başka ne söylenir ki Basra harap olduktan sonra!..
BURHAN ÖZBEY