Son yıllarda Türkiye ekonomisinin performansı değerlendirilirken öne çıkarılan temel unsurlar milli gelir büyüklüğü ve ihracat oldu. Bu kapsamda Türkiye’nin 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedeflediği, milli gelir büyüklüğünün de dünya sıralamasında ilk 10 içerisinde olabileceği vurgulandı. 2010 ve 2011 yıllarında yaşanan hızlı büyüme bu hedeflerin gerçekleştirilebilir olduğu illüzyonunu güçlendirdi. Ancak son 3 yılda yaşanan ekonomik büyüme Türkiye’nin en büyük 10 ekonomi arasında yer alma ihtimalini uzun vadeye bıraktı. Yine son dönemde yaşanan bir diğer önemli gelişme olan ABD dolarının değerlenmesi de bir taraftan dolar bazında GSYİH değerini erozyona uğratırken, diğer taraftan da ihracat alanındaki hedefi imkânsızlaştırdı.
Esasen bu yazıda vurgulanmak istenen ise iktisadi başarıyı farklı kriterler üzerinden tartışmanın daha gerçekçi olacağıdır. Dolayısıyla, Türkiye’nin 10 büyük ekonomiden biri olması tartışmasını bir kenara bırakarak, söz konusu sıralamada önümüzde yer alan ülkelerle detaylı bir karşılaştırma yapmakta yarar vardır. Nitekim büyüme hızı konusunda Türkiye nispeten olumlu bir görünüm sergiliyor. Büyüme hızının yüzde 2,9 ile birçok gelişmiş ülkeden yüksek olduğu vurgulanabilir. Benzer bir performans da bütçe dengesinde karşımıza çıkıyor. Bütçe açığının GSYİH’ya oranı yüzde 1,4 ile oldukça düşük bir seviyededir. Ancak ülkemiz enflasyon, cari açık ve işsizlik başlıkları altında oldukça zayıf bir performans sergiliyor.
Uzun yıllar boyunca katlanılan çift haneli enflasyondan sonra tek haneye düşürülen enflasyon belki yeterli görülüyor; ama en büyük 18 ekonomiden biri olan Türkiye’nin enflasyonu bu ülkelerin hepsinden daha yüksektir. Enflasyon dinamiklerinin ortaya koyduğu yapışkanlık döviz kuru veya iklim değişiklikleriyle açıklansa dahi bu alanda yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğumuz vurgulanmalıdır. Yapısal sorun denilince ilk akla gelen alan olan cari açıkta da Türkiye söz konusu 18 ülke arasında birinci sıradadır. 2015 yılı gelişmeleriyle söz konusu sıralama nasıl değişebilir bilemeyiz ancak cari açık alanında kalıcı dönüşüme ihtiyacımız olduğu ortadadır. İşsizlik alanında Türkiye yine 18 ülke arasında dördüncü sıradadır. Ancak 2015 yılı verileriyle üçüncü sırada yer almamız şaşırtıcı olmayacaktır. Tarım sektörünün istihdamdaki payı, kadınların işgücüne katılımı, genç nüfusta işsizlik gibi yapısal sorunlar bu alanda başarıyı zorlaştırıyor.
EN BÜYÜK YAPISAL SORUN ZİHNİYETTİR
Aslında daha da önemli yapısal sorunumuz iktisat zihniyetimizde bulunuyor. İktisatçıların ortak kabulü niteliğindeki temel göstergelerde dahi seçici davranmaya çalışmamız; hatta politize etmemiz derinlerde yatan ve tartışmaktan hep kaçındığımız temel sorunsaldır. Büyüyen ekonomide enflasyon olur; cari açık finanse edildiği sürece sorun değildir; ekonomi her yıl yüz binlerce kişiye istihdam yaratıyor; emlak her zaman kazandırır; mali disiplinden taviz verilemez gibi ezberlerle iktisadi zihniyetimizin üzerini örtmeye çalışıyoruz.
Esasen iktisadi zihniyetimizin siyaset zihniyetimiz kapsamında yer aldığı dahi iddia edilebilir. Çünkü Türk toplumu iktisadi alanın kısmen de olsa otonom olmadığını, daha açık bir ifadeyle siyasi alanın bir türevi olduğunu düşünüyor. Uygulanan iktisat politikalarıyla ortaya çıkan gelişmeler de bu kanaatin güçlenmesine zemin hazırlıyor. Ancak başka ülkelerle karşılaştırma yaptığımızda ezberimizin bozulmaması mümkün değildir. Bakın isterseniz en büyük 18 ekonomi arasında 14. sırada yer alan Güney Kore’nin ekonomik verilerine: büyüme yüzde 3,3; enflasyon yüzde 1,3; cari fazla yüzde 6,3; işsizlik yüzde 3,5 ve bütçe fazlası yüzde 0,3
Büyük olasılıkla Güney Kore de ilk 10 ekonomi arasında yer alamayacaktır, ancak bu ülkenin ekonomik verilerine bakan herhangi bir iktisatçının ilk yorumu başarılı bir ekonomik performans sergilendiği yönünde olacaktır. Tabii ki Güney Kore’nin de yapısal sorunları vardır veya konjonktürel açmazları ortaya çıkabilir; dolayısıyla gelecekte söz konusu görünüm bozulabilir. Ancak rasyonel niteliği haiz bir iktisadi zihniyete sahip iseler bunu aşabileceklerdir. Bizim ise bozulan ekonomik dengelerimiz çerçevesinde kılavuz edineceğimiz rasyonel bir iktisadi zihniyetten yoksun oluşumuz düşündürücüdür. Mevcut durumu açıklamaya çalışan hurafeler, komplolar ile geleceğe yönelik hamaset söylemi ise iktisadi gerçeklik karşısında etkisiz kalacaktır.
Analiz
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com