Ne yazık ki insanlarımızın hayattayken değerini pek bilmeyiz. Çoğu zaman onları kaybettikten sonra ne kadar değerli olduklarını anlamaya başlarız. Fuat Sezgin olayı da aslında bu anlamda en çarpıcı hikâyelerden biridir.
Fuat Sezgin, 1924’te Bitlis’te dünyaya geldi. Parasız yatılı olarak okumak üzere Erzurum Lisesine girdi ve 1942 yılında buradan mezun oldu. 1943 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdi. O dönem Şarkiyat Enstitüsü’nde, “İslami Bilimler ve Oryantalizm” alanında otorite sayılan Alman oryantalist Hellmut Ritter’den dersler aldı. Bu derslerde, bilimlerin temelinin, “İslam Bilimleri”ne dayandığını öğrendi ve bunun üzerine bilim tarihi alanıyla ilgilenmeye başladı. Hatta fakültedeki Türk hocalar onu bundan caydırmaya çalıştılar ama söz dinletemediler. Sezgin, 1951 senesinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde doktora yaptı.
1954’te “Buhari’nin Kaynakları” adlı doktora tezini tamamlayarak doçent oldu. Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buhari’nin, bilinenin aksine sözlü kaynaklara değil, “yazılı kaynaklara dayandığı” tezini ortaya attı. Bu yazılı kaynakların, İslam’ın erken dönemine; hatta 7. yüzyıla kadar geri gittiğini ortaya koydu. Söz konusu tez, Avrupa merkezli oryantalist çevrelerde hala gündemi işgal etmektedir.
27 Mayıs Darbesi sonrasında askeri cunta kararı ile 147 öğretim üyesini görevlerinden uzaklaştırıldı. Milli Birlik Komitesi çıkardığı 114 sayılı yasada yer alan ‘tembel, yeteneksiz ve reform düşmanı’ ibaresini gerekçe göstererek, çeşitli üniversitelere ait profesör, doçent ve asistanları yeniden öğretim üyeliğine alınmamak üzere görevden uzaklaştırdı. Bu öğretim üyeleri arasında aşina olduğumuz Ali Fuat Başgil, Sabahattin Eyüboğlu, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Haldun Taner, İsmet Giritli gibi isimler vardı. Hatta bir başka tanıdık isim olan Prof. Turhan Feyzioğlu tepki olarak ODTÜ rektörlüğünden istifa etmişti. Fuat Sezgin hoca da “Zararlı Profesör” olarak görülüp bundan nasibini almıştı. 36 yaşındayken Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. Hatta daha sonra vatandaşlıktan da çıkarıldı.
Almanya’ya giderken yanına, iki bavul dolusu fiş ve belge alabildi. Önce Frankfurt Üniversitesi’nde misafir doçent olarak dersler verdi. 1966 senesinde profesör oldu. Çalışmalarının ağırlık noktası, “Arap-İslam Kültürü” nün, “tabii bilimler tarihi alanı”dır. 1961 senesinde fişlerle başladığı çalışmaları, zaman ilerledikçe ona ün kazandırdı.
1978 senesinde “Kral Faysal” ödülünü kazandı. Bu vesileyle Arap dünyasının devlet adamlarıyla tanıştı ve aklından geçen büyük projeyi onlara aktarma imkânı buldu. Düşüncelerinin destek görmesiyle, Fuat Sezgin, 1982 senesinde, Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü ve 1983’de de buranın müzesini kurdu. Bu arada Katar devleti tarafından bir bilim tarihi müzesi kurma teklifi ile ülkeye davet edildi. Ancak o, Türkiye’yi tercih ettiği için daha geniş imkânlar sunan o teklifi kabul etmedi.
İstanbul Gülhane Parkı içindeki Has Ahırlar Binası’nda, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2007 tarihinde açılan “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi”yle, Türk insanı onu çok daha yakından tanıma fırsatı buldu. Müslüman bilim adamlarının buluşları, halen bu müzede sergilenmektedir.
Fuat Sezgin’e, yakın zamanda Erzurum Atatürk Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. Hayatını kütüphanelerde geçirmiş, “kütüphane gezgini” olarak bilinirdi. 1984 yılında, Topkapı sarayında 14. yüzyıldan kalmış 27 ciltlik bir Arapça ansiklopedide miladi 9. yüzyılın ilk çeyreğinde Abbasî halifesi al-Me’mun tarafından pek çok coğrafyacı ve astronomu çalıştırarak yaptırdığı dünya haritasını buldu. Böyle bir haritanın yapıldığı biliniyordu ama kayıptı. Fuat Sezgin’in ifadesiyle, al- Me’mun haritasından sonra İslam dünyasında keşif merakı salgın bir hastalık gibi yayıldı ve yeryüzünün koordinatlarını ölçme işi çok hızlı bir şekilde ilerledi.
13. yüzyıldan itibaren İslam dünyasından Akdeniz’in mükemmel haritaları Avrupalı gemicilerin eline geçti. Bundan habersiz olan modern coğrafya tarihçileri, bunu Avrupalı haritacıların bir başarısı olarak takdim ettiler. Oysa dokuzuncu ve onuncu yüzyıllarda Akdeniz adeta Müslümanların bir gölü haline gelmişti. Amerika kıtasının ilk defa Müslümanlar tarafından keşfedildiğini dile getiren de yine Fuat Sezgin hocadır.
Kemal Çiftçi