Devletin çöküşü insanın tükenişi - Haber 1Haber 1

Devletin çöküşü insanın tükenişi

28 Ocak 2011 - 12:11

ABONE OL

Devletlerin ve insanların yaşamları; dünyada var oluşlarının, vazgeçilmez hayati iki temel dayanağıdır…

Bedenimizde can, üzerine özgürce üstüne basacağımız adına vatan denilen toprağımız olmadığı sürece; yaşamımızı idame ettirmemiz söz konusu olamaz. Devletsiz, vatansız olmak onurlu bir insan için biyolojik ölümle eşdeğerdir…

Sarsıntılarla yaşadığımız ülkemizde, son yıllarda halk olarak; “nereye gidiyoruz?” ya da “sonumuz ne olacak?” diye ürküntülere, kuşkulara, korkulara kapıldığımız bir süreci yaşıyoruz…

Tek partili yönetimle, otoriter bir rejime gidişin talihsizliği içindeyiz…

AKP iktidarı ve onun başında ki lideri Tayip Erdoğan, ülkeyi açık denizlerde sonu belirsiz bir maceraya mı sürüklüyor?

Giderek tek tip insan yaratma ve halkın yaşam biçimlerine müdahale, “ben söyledim olacak!”, “ben yaptım oldu!” türü otoriter yaklaşımlar ve uygulamalar, iktidara yönelik kuşkuları giderek artırmaktadır…

Bu konularda bizim düşüncelerimiz açısından buraya bir nokta koyalım, çok önemli bir tarihi kişinin, düşünce adamının söylediklerine kulak verelim.

İbni Haldun, devlet yönetiminin çöküşü ve insanın (biyolojik) tükenişine yönelik bakın geçmişte neler söylemiş:

İbni Haldun:

“Bir devlette kocamışlık belirtilerinin ilki, o devletin bölünmesidir.

Nedeni odur ki, bir devlet gücünü kazandığı, zengince yaşam ve gösterişli mutluluk durumları son kertesine vardığı ve devlet başkanı, ufukta bağımsız ve tek adam durumuna ulaştığı zaman, bu başkan kendisine ortak olunmasını hiç mi hiç istemez.

Buna yol açan nedenleri de, olabildiğince, ortadan kaldırmaya yönelir. Yakınlarından, makamına aday olarak hazırladıklarından kuşkulandıklarını… Kimi zamanda, bu konuda ortak olabilecek adaylar kuşkuya düşerler, kendi canları için korkarlar ve kendileri gibi tuzağa düşürülmekten korkup kuşku duyanlarla birlikte ülkeden kaçıp giderler…”


İbni Haldun:

“Devlet, vazgeçilmeyecek iki temele dayalıdır.

Bunlardan birincisi, güçtür, topluluk gücüdür.

Ordu denilirken anlatılmak istenen budur.

İkincisi ‘mal varlığı’ dır, yani ekonomik gücü.

O mal varlığı ki orduyu ayakta tutan odur ve devletin gerek duyduğu şeyleri sağlamaya yönelirken dayandığı dayanak da odur.

Devlette çöküntü, bu iki temelin (ordunun ve ekonomik gücün) zayıflamasıyla başlar…”

İbni Haldun insanı maddeleştiren yaklaşımın karşısındadır.

İnsanın kendisini açlığa alıştırması gerektiğini savunmaktadır.

Açlığa alışmanın, az yemenin bir erdem olduğunu, az yemenin insanı daha uygar, daha kişilikli kıldığını düşünmektedir.

Çok yiyen insanın düşüncesizleştiği, midesinden başka bir şeyi düşünemeyecek duruma geldiği ve hızla bencilleştiği, tüketiciliğin, insanı sosyal varlık durumundan çıkarıp, saldırgan bir konuma getirdiğini belirtmektedir.

İbni Haldun şöyle söylüyor:


“Bilesiniz ki, vücut için çok besin almaktan, açlık daha elverişlidir.

Her yönden. Tabi güç yitirenler içindir sözümüz.

Tam aç kalınmasa bile, besinleri azaltmak iyidir.

Bunun vücut yapısında ve akıl gücünde, her ikisinin niteliği ve iyi yönde gelişmesi için olumlu etkisi vardır.

Besinlerin vücut üzerinde ki etkisini araştırarak, doğruluk derecesini ölçebilirsin.

Biz, araştırmalarımızda, gösterişli ve iri yapılı hayvanların etiyle beslenenlerden türeyenlerde bile iri yapılı oluşuma tanık olduk.

Bu tür hayvanlarla beslenenlerin ürettikleri bile genellikle iri yapılı oluyor.

Deve sütüyle deve etiyle beslenenlerde de aldıkları besine uygun etki görülür tutumlarında.

Bunlarda sabır, ağır yüklere katlanma ve güç yetirme gibi devede bulunan özelliklere tanık olunur.

Bunların bağırsakları, devlerin bağırsakları gibi belirli bir oranda sağlam ve kalın olur.

Güçsüzlük, narinlik diye bir şey belirmez onların bağırsak ve karınlarında. Besinlerin zararı, başkalarına yöneldiği gibi onlarınkine yönelmez…” (*)

***

Son söz:

Biliyorsunuz, geçmişte Osmanlı padişahları Cuma selamlığı için halkın arasında geçerken, halk padişaha nasıl bağırıyordu?

“Gururlanma padişahım senden büyük Allah var!”

Başbakan Erdoğan, bir yazara (A.Altan’a) yaptığı eleştiriden ötürü 50 bin (milyar) liralık tazminat davası açtı.

Bu ne demekti?

“Ey yazarçizer takımı, bu dava asıl sizlere açıldı. Beni eleştirmeye kalkarsanız, size de yüklü tazminat davaları açacağım. O nedenle, haddinizi bilin, oturun oturduğunuz yerde sessizce kuzu kuzu, etliye sütlüye karışmayın”

Başka söze gerek var mı?

(*) İbni Haldun – İbrahim Ülger – Berfin Yay.

BURHAN ÖZBEY

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.