Trump’ın Kudüs’le ilgili son açıklamaları ile Ortadoğu’da yangının fitilini ateşlemesi ne ilk ne de son fitnedir.
Rudyard Kipling’in 1899’da yayınladığı ünlü şiiri “Beyaz Adamın Yükü” diye başlıyordu. Bu terim Batılı sömürgecilerin dünya halklarını “medenileştirme” projesini, yani emperyalist ideolojiyi simgeler. O gün bugündür Beyaz Adam, yani Batı, dünyanın her tarafına medeniyet ve demokrasi götürmekle meşgul.
Hindistan asıllı Rudyard Kipling belki de ilk defa Batı’nın gerçek yüzünü ortaya koyuyordu. O yıllarda ABD’nin Filipinler’i işgali üzerine yazılan bu şiir mazlum insanların haykırışıydı. O tarihlerde halkının yüzde 90’ı Müslüman olan Filipinler’de bugün Müslümanlar çok küçük bir azınlık olarak varlık mücadelesi veriyorlar.
Oryantalizm ve Sosyal Darwinizm ile başlayan sömürgecilik, dünyanın dört bir yanında bütün hızıyla devam ediyor. Savaşlarla ve çeşitli hilelerle tüm insanlığı köleleştirmeye çalışıyor Batı.
Sömürgecilik Bat’nın iliklerine öylesine işlemiştir ki, sömürüye karşı özellikleriyle bilinen Karl Marx bile Batı’nın menfaatleri söz konusu olunca, Hindistan’ın İngilizler tarafından sömürülmesini sevimli göstermek için çaba sarf etmekte ve şöyle demektedir: “Sorun, İngilizlerin Hindistan’ı fethetmeye hakları olup olmadığı değil, daha önce Türkler, Persler, Ruslar tarafından fethedilmiş Hindistan’ı, İngilizler tarafından fethedilmiş Hindistan’a yeğleyip yeğlemeyeceğimizdir.”
İngilizler, o yıllarda çok gelişmiş olan Hindistan tekstilini çökertmek için Hintli çocukların başparmaklarını kesecek kadar acımasız davranırken, Marx bunu bile masum gösterme gayreti içindeydi: “Hintli eğirici ve dokumacının her ikisini birden yok eden İngiliz müdahalesi, bu küçük yarı-barbar, yarı-uygar toplulukların iktisadi temellerini dağıtmış ve böylece Asya’da o zamana dek görülmüş en büyük ve doğruyu söylemek gerekirse biricik toplumsal devrimi yaratmıştır.”
1849’da İngiltere’ye yerleşen ve ömrünün donuna kadar İngiltere’de yaşayan komünizmin babası Karl Marx’ın 1853′ te İngiliz gazetelerinde yayınlanmış ve İngiliz kapitalist-emperyalizminin vahşetlerini, “uygarlaştırıcı, ilerici, devrimci işlev görüyor” gerekçesiyle onayladığı bu köşe yazısı ibretli bir vesika olarak tarihe geçmiştir.
“İngiliz Emperyalistlerinin fabrika ürünü kumaşları ucuz olduğu için pahalı el üretimi Hint kumaşının yerini almıştır,” diyen Marxizmin ikinci kurucusu Engels, kendisi dokuma fabrikatörü bir İngiliz emperyalist kapitalisti olduğu için İngilizlerin Hindistan’daki vahşetlerini görmezlikten gelmiştir.
İnsanlığa kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen Batı sömürgeciliğine karşı, ne Marxist ne Sosyalist ne de bir başka insan hakları hareketinin çözüm getiremeyeceğini anlamak için bugünkü dünya manzarasına bakmak yeterlidir.
Oysa tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu evrensel değerler 14 asır öncesinden Allah tarafından bildirilmişti. “Âdemoğullarını şerefli kıldık (İsra suresi 70) fermanıyla ilan edilen bu yüce ferman, Hz. Peygamber tarafından Veda Hutbesinde şöyle özetleniyordu:.
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır”.
İnsanlığın tek kurtuluş reçetesi buradadır. Ancak öncelikle Müslümanların bu konuda yeterli şuura kavuşması gerekmektedir.