Avrupa değerleri ve düşünce hürriyeti - Haber 1Haber 1

Avrupa değerleri ve düşünce hürriyeti

14 Mart 2017 - 17:29

ABONE OL

“Avrupa değerleri ” denince akla ilk gelen imaj, düşünce hürriyetidir. Peki gerçekten öyle mi? Avrupa medeniyeti, Yunan mirası üzerine oturduğu için Sokrat örneği bu konuda bize ışık tutacaktır. Sokrat, gençlerin ahlakını bozduğu gerekçesiyle suçlanır. Sonuçta bundan dolayı idama çarpılır ve zehirlenerek öldürülür. Sokrat’ın savunması son derece ibretli bir vakadır. Sokrat, maruz kaldığı suçlamalara reddeder ve kendisini şöyle savunur:

“Bu ülkede düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti yok mu? Ben düşünce hürriyetimi kullanıyorum. Düşüncelerimi başkalarına anlatarak da ifade hürriyetimi kullanıyorum. Eğer bu ülkede düşünce ve ifade hürriyeti varsa benim yaptığım suç olamaz. Ayrıca ifade hürriyeti konusunda da bir sınır yoksa, yani düşüncelerimi açıklayacağım kişi sayısı sınırlanamayacağına göre, beni hangi gerekçeyle suçluyorsunuz?”. Buna rağmen savunması kabul edilmez.

İşte bugün Avrupa aynı şeyleri yapıyor. Yeri geldiğinde dünyaya demokrasi, insan hakları, ifade hürriyeti konusunda ders veren, hesap soran Avrupa, işine gelmediği zaman bunları ayaklarının altına alabiliyor. Bir anda faşizmi hortlatıyor. Üstelik bunu yapanlara “faşist” diyenleri de suçlu ilan edebiliyor.

Bugün hastalıklı bir Avrupa ile karşı karşıyayız. Yunan’dan kalan tüm hastalıklar onların genlerine işlemiş. Böyle zamanlarda hemen Türk ve İslam düşmanlığı da hortlamaya başlıyor.

Aslında son zamanlarda çirkin yüzünü gösteren Avrupa’ya çok da şaşmamak gerekiyor. Zira bunda hayret edilecek bir durum yok. Yıllar önce kaleme aldığım bir yazıda bu konuya dikkat çekmiştim. İşte 1998 yılında yazdığım bir makaleden bazı alıntılar:

“Cumhuriyetin 75. yıldönümünü kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde bol nutuklar dinleyeceğiz. ….

Ya dışarıdaki itibarımız… Bu zaman zarfında yüzümüz hep Avrupa’ ya dönük. Her yönüyle onlara benzemek istedik. Ama hala Avrupa Birliği bizi kabul etmiyor. Avrupa Birliği, krallıkla yönetilen İngiltere, Hollanda ve İspanya gibi ülkelere açık ama Türkiye’ ye kapalı. Daha düne kadar bir Demirperde ülkesi olan Doğu Almanya bugün AB’ nin içinde ama Türkiye kapıda beklemeye devam ediyor. Oysa şekil itibariyle biz onların hepsinden daha Avrupalıyız. Acaba neden bizi içeri almıyorlar?

Zaman zaman hükümetlerimiz bu konuda aşırı iyimserliğe kapılıp AB’ ye kabul edileceğimiz müjdesini veriyorlar. Ama çok geçmeden bunun bir serap olduğunu anlıyoruz. O zaman da “Kalleş Avrupalı” üslubuyla deşarj oluyoruz. Veya “Türk’ ün Türk’ ten başka dostu yok.” duygusallığına kapılıyoruz. Aslında Avrupa’ nın bize karşı olan tavrı bizi şaşırtmamalı. Zira tarihe baktığımız zaman bu tutumun hiç de yeni olmadığını fark ederiz. Henüz Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurulmadığı yıllarda, Şemsettin Günaltay şunları yazıyordu: ” Bugün ağır ve boğucu sıklet altında ezildiğimiz vukuat- ı ahire, bize Avrupa medeniyetinin ne demek olduğunu, asırlardan beri Hilal’ e karşı kin, nefret ve intikam fikriyle terbiye edilmiş olan Avrupalılar’ ın mahiyet- i hakikatlerinin neden ibaret bulunduğunu pek acı bir hakikatlerle gösterdi.” (M. Şemsettin Günaltay, Hurufattan Hakikata, Marifet Yayınları) Cumhuriyet’ in kurucuları arasında yer alan ve CHP döneminde başbakanlık yapmış olan Şemsettin Günaltay, Avrupalı’ nın bize karşı olan tutumunu değiştirebilmemiz için reçeteyi de veriyor. “Avrupalılar’ ın yurdumuza karşı hedefledikleri planlarını bozmak ve onların memleketimizle daha az alakadar bir hale getirmek için ticaret, sanat ve teknolojide ileri gitmemiz gerekir.” İşte asıl can alıcı nokta burası. Bu duruma geldiğimiz zaman Avrupalı, ülkemizde ne insan hakları heyetleri gönderir, ne de bizi aşağılamaya cesaret eder. Cumhuriyet’ in başarısını ya da başarısızlığını ölçmenin kriteri de bu olmalı.”

Yine aynı yıllarda yazdığım bir başka makale sanki bugünü anlatıyor:

“Avrupa Birliği’ nin bir süre önce aldığı karar ülkemizde çok farklı yorumlara sebep oldu. Bilhassa Batılı aydınlarımız, onların Türkiye’ yi dışlayan tavrına şaşırdılar. Oysa bunda şaşılacak bir şey yoktu. Aslında bu karar karşısında şaşıranların aklına şaşmak gerekiyor. Adamlar dürüst davranmışlar ve diplomasi yalanlarına başvurmadan, evirip çevirmeden, ” Türkiye ile aramızda kültür farkı var.” Demişlerse, onlara bu açık sözlü yaklaşımdan dolayı teşekkür etmek gerekiyor. Çünkü doğruyu itiraf etmişlerdir. İtiraz etmeye veya kızmaya hakkımız yok. Asıl kızılması gerekenler ise, kültür ve medeniyet farkını görmezlikten gelenler.

Kendimizi kandırmaya çalışmayalım. Avrupa’ nın bizi kabul etmesi, eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü aramızda öylesine derin uçurumlar var ki, biz farkında olmasak da, onlar bize asla sempatiyle bakmazlar. Bugün oluşan Avrupa Birliği, bir bakıma Roma- Cermen İmparatorluğu’nun yeniden canlanmasıdır. Türk- İslam düşmanlığı, her Avrupalı’ nın şuuraltına öylesine yerleşmiştir ki, onu oradan söküp atmanız mümkün değil. İşte size bir örnek: Almanya’ da, bir kütüphaneyi karıştırırken karşılaştığım bir şiir dikkatimi çekti. Şöyle diyordu şiirde:

“Ben bir timsahım, haftanın altı günü çalışırım,

Pazar günü de ziyafet çekerim kendime,

Bir Türk yerim.”

Bu kitabın çocuklar için yazılmış olması, olayı daha da ilginç hale getiriyor. Asırlar boyu bu kültürle yoğrulan Avrupalı’ nın bizi kendisiyle eşit görmesini beklemek hangi akla-mantığa sığar?

Tabii sadece Türkler’i aşağılamakla kalmıyor onlar. Kendilerinden olmayan diğer ırkları da pek insan yerine koymazlar. Daha yakın zamana kadar, zencileri de, insandan saymıyorlardı.

Niketim 20. Yüzyılın başlarında kurulan Hamburg Doğal Parkı’ nda, bir Eskimo ailesi de hayvanat bahçesinde kafes içinde teşhir ediliyordu. Tıpkı maymun gibi, sincap gibi…

İşte Avrupalı bu… Kendimizi kandırmayalım. Bizim Batı’ daki imajımız, hoşumuza gitmese de böyle. Ama bu, bizim eksikliğimizden ziyade, onların bakış açılarından, paradigmalarından kaynaklanıyor.

Kemal Çiftçi

k.ciftci@gmail.com

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.