İSTANBUL (AA) – Yazar ve AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi Orhan Miroğlu, 40. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nda okurlarıyla bir araya gelerek, Kopernik Kitap standında kitaplarını imzaladı.
Aralarında "Barışa Dair Bir Hikayemiz Olsun", "Her şey Bitti Ana'ya Söyleyin", "Ona Zarfsız Kuşlar Gönderin", "Affet Bizi Marin", "Ölümden Kalıma" ve "Mağdurların Coğrafyasında Arka Bahçemizdeki Halklar"ın bulunduğu birçok eser kaleme alan Miroğlu, son olarak "Posta Kutusu 213 Diyarbakır" kitabını okurlarla buluşturdu.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında tutuklanarak 15 yıl hapis cezasına çarptırılan, 1988'de çıkartılan genel af yasasıyla da serbest kalan Miroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Diyarbakır Cezaevi'nin her zaman sözü edilen bir yer olduğunu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatlarıyla yakın zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığınca Kültür ve Hafıza Müzesi olarak hazırlanacağını söyledi.
– "Diyarbakır Cezaevi bir çatışma alanıydı"
Miroğlu, 1988'e kadar kaldığı Diyarbakır Cezaevi'nde yaşadıklarını ele alan daha önce 2 kitap yazdığını belirterek, "Cezaevi müze yapılmak üzere boşaltıldıktan sonra tekrar orayı ziyaret ettim ve yeni kitabımın kapağı da kendi koğuşumun havalandırmasından çekilmiş bir fotoğraf. Tasarım değil, sahici bir fotoğraf." dedi.
"Posta Kutusu 213 Diyarbakır" kitabında 2 temel konuyu ele aldığına işaret eden Miroğlu, şöyle devam etti:
"Bunlardan birincisi tutulduğum bu cezaevine tekrar geri dönmemdi. Yaşadığım hissiyat, duygularım, hüzünlerim ve bir de burada görev yapmış askerimizle yıllar sonra İstanbul'da buluşup aynı zaman içinde yaşadığımız bu hatıraları bir şekilde paylaşmak ve birtakım sonuçlar çıkarmaktı. Her şeyden önce Diyarbakır Cezaevi bir çatışma alanıydı. İşkenceleriyle maruf bir yerdi. Ama ben buradan çıktıktan sonra bugüne kadar burayı anlatırken bu çatışmaların insanileştirilmesi mücadelesini vermiş biriyim. Yani bir çatışma yaşanabilir, acı şeyler yaşayabilir bir ülke bir yazarın görevi de her şeyden önce bu çatışmalardan insani neticeler çıkarmaktır. Ben 'Posta Kutusu 213 Diyarbakır' kitabımı bu çatışmanın insanileştirildiği bir kitap olarak görüyorum."
– "12 Eylül uygulamarıyla ilgili hatıraların paylaşılması son derece önemli"
Orhan Miroğlu, kitapta bir geriye dönüş olduğunu söyleyerek, "Geçen yıl şubat ayında cezaevine girdiğimde önce kendi koğuşuma gittim. Sonra kaldığım hücreleri dolaştım. Tabi anılar, hatıralar birbirini izledi. Kitapta bu geriye dönüşleri okuyucular bulacaklardır ve okurken hüzün de duyacaklardır. Bunun dışında kitapta asker arkadaşımızın anlatımları çok önemli. Sistem nasıl çalıştı, nasıl böyle bir sistem kuruldu da burada terörü, şiddeti besleyen bir takım sonuçlar çıktı. Burası aslında 12 Eylül'ün bir laboratuvarı." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni anayasa fikrine de değinen Miroğlu, şunları kaydetti:
"Yeni anayasa fikrinin aslında 12 Eylül'ün uygulamalarından beslenmesi gerekir diye düşünüyorum. O uygulamaların kapağını aramalıyız. Ne oldu, ne bitti de o olup bitenlerin üzerine bugün Türkiye'ye çok dar bir elbise gibi gelen 12 Eylül Anayasası'nı değiştirmek istiyoruz? Dolayısıyla anayasa yapım sürecine bu tarih bilinciyle yaklaştığımız, hafıza üzerinden baktığımız zaman zannediyorum anayasanın kamusal kabulü çok daha kolay gerçekleşecektir. Bu yüzden de 12 Eylül uygulamalarıyla ilgili hatıraların paylaşılması son derece önemli ve bu kitapta da ben bunu yapmış oldum."
– "Türkiye artık dar ideolojik kalıplara sığmayacak kadar büyüdü"
Miroğlu, Diyarbakır'ın da terör olaylarından sonra büyük bir değişim yaşadığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz AK Partililer sık sık yaptığımız hizmetlerden bahsederiz. Ama bence bu çok eksik bir şey. Türkiye'nin değişimi derken yeni köprüler, yeni yollar, hastaneler evet çok önemli ama demokrasi alanında AK Parti'nin hayata geçirdiği reformların bir sonucudur. Orhan Miroğlu'nun o cezaevinden sağ çıkması sonra parlamentoya Mardin milletvekili olarak girmesi ve şimdi de bu Diyarbakır Cezaevi'nin müze yapılması sürecine fikirleriyle, çabalarıyla katkıda bulunması, işte bunlar yüzlerce filme, hikayeye konu olabilecek kadar kıymetlidir. Bu kıymetin altını her zaman çizmek lazım. Türkiye bugün bambaşka bir siyasi ve demokratik ortamın, sivil siyasetin içinde bulunuyor. Dolayısıyla Cumhuriyet'in 100. yılının kutlandığı bugünlerde bunun kıymetinin çok çok iyi bilinmesi gerektiğini düşünmekteyim. Ama temel bir vazifemiz var, Cumhuriyet'imizi demokrasiyle buluşturmak vazifesidir. Burada fuarda gördüğüm okur profili yaş ortalaması olarak 18-25 arasıydı. Bu beni çok memnun etti ve bu gençlerimiz hemen hemen bütün stantlara uğradılar. Türkiye artık dar ideolojik kalıplara sığmayacak kadar büyüdü, ufku genişledi ve adeta küllerinden doğan yeni bir millet, devlet gerçeğiyle karşı karşıyayız."