LAHEY (AA) ー SELMAN AKSÜNGER – Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Gazze'deki saldırılar nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama kararı çıkarması, uluslararası hukuk uzmanlarınca Filistin halkının adalet arayışında dönüm noktası olarak nitelendirildi.
UCM’nin, Gazze'deki sivil halka yönelik saldırılar ve insani yardımların engellenmesi nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarması, İsrailli liderlerin cezasızlığına son verilmesi açısından uluslararası hukukçular tarafından ilk adım olarak görülüyor.
UCM nezdinde Filistinli mağdurları savunan hukuk ekibinin üyesi Triestino Mariniello, York Üniversitesi Osgoode Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Heidi Matthews ve Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulu (LSE) Öğretim Üyesi Dr. Alonso Gurmendi, UCM’nin Netanyahu ve Galant hakkında verdiği tutuklama kararını AA muhabirine değerlendirdi.
Uluslararası hukuk uzmanları, mahkemenin aldığı kararı, İsrailli yetkililerin hesap verebilirliği açısından dönüm noktası olarak değerlendiriyor.
– "Filistin için tarihi adım"
Liverpool John Moores Üniversitesi Hukuk Profesörü Mariniello, kararın Filistinli mağdurlar için "tarihsel" nitelikte olduğunu belirterek, "Aynı zamanda 2009'dan bu yana uluslararası suçları belgeleyen ve UCM'ye kanıt sunan Filistin sivil toplum kuruluşları için de tarihsel bir adım." dedi.
Kararın mahkeme açısından da önemine değinen Mariniello, "Bu karar, mahkemeye yönelik baskı ve tehditlere rağmen alındı. Bu da mahkemenin bu kadar zor bir bağlamda siyasi baskılara direnme kabiliyetini gösteriyor." diye konuştu.
Mariniello, "En önemlisi, bu karar İsrailli siyasi ve askeri liderlerin şimdiye kadar yararlandığı cezasızlığa son veren ilk karar. UCM'nin kuruluş amacı sadece İsrail'in suçlarıyla değil, kim işlerse işlesin, hangi ülke veya birey olursa olsun, uluslararası suçlarla mücadele etmekti." ifadelerini kullandı.
– "125 ülkenin yasal yükümlülüğü"
Kararın hukuki ve siyasi sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mariniello, şunları kaydetti:
"İlk hukuki sonuç, Ukrayna’nın da katılmasıyla birlikte 125 olacak taraf ülkenin Netanyahu ve Gallant'ı ülkelerine geldiklerinde tutuklamakla ilgili siyasi takdir değil, yasal yükümlülüğünün olması. Siyasi açıdan bu durum Netanyahu'nun başbakan olarak hareket kabiliyetini ciddi şekilde etkileyecek. Örneğin AB üyesi ülkeleri veya Avrupa Konseyi üyesi ülkeleri ziyaret edemeyecek."
Mariniello, kararın uluslararası düzeyde başka davalara da etkisi olacağını belirterek, "Bu karar, her ne kadar UCM soykırım suçunu ele almasa da, Uluslararası Adalet Divanı'ndaki (UAD) soykırım davası için özellikle temel ihtiyaçlardan mahrum bırakma ve açlığa mahkum etme konusunda ek kanıt sağlayacak." diye konuştu.
-"Ulusal mahkemelerde davalar açılabilir"
İsrailli yetkililere yönelik ulusal düzeyde davaların da açılabileceğini vurgulayan Mariniello, "Çifte vatandaşlığı olan İsrailliler hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara katılmaktan ulusal mahkemelerde davalar açılabilir. Bu sadece Gazze'de değil, 7 Ekim öncesi Batı Şeria'daki suçlar için de geçerli." değerlendirmesinde bulundu.
Mariniello, kararın kısa vadede uygulanmasının gerçekçi görünmediğini ancak orta ve uzun vadede, özellikle Netanyahu'nun görevde olmadığı bir dönemde hayata geçirilebileceğini belirtti.
Kararın hukuki niteliğine dikkat çeken Mariniello, "Bu, UCM'nin herkes tarafından saygı gösterilmesi gereken, siyasi değil hukuki temelde aldığı bir karar. UCM, yargı yetkisi olan suçları soruşturmakla görevli, antisemit olmayan bir kurum." dedi.
-"İsrail'in, mahkemeyi itibarsızlaştırma çabaları başarısız oldu"
Osgoode Hukuk Fakültesinden Dr. Matthews ise UCM üyesi ülkelerin tepkisinin kritik önemde olduğunu anlatarak, "Şu anda ülkelerin tepkileri karışık. Destekleyici açıklamalar mı yapacaklar yoksa daha ölçülü bir tavır mı takınacaklar, bunu izlememiz gerekiyor. Çünkü mahkeme ancak üye ülkelerin tam işbirliğiyle çalışabilir." diye konuştu.
Matthews, "Savcılığın tutuklama talebinden yaklaşık 6 ay sonra görüyoruz ki, İsrail'in mahkemeyi itibarsızlaştırmak ve yetkililerini sindirmek için yürüttüğü çabaları başarısız oldu. Ön Yargılama Dairesi, bunlardan etkilenmeden kanıtları değerlendirebildi ve hukuki bir karar verebildi." değerlendirmesinde bulundu.
İsrailli yetkililerin veya Hamas lideri Muhammed Deif'in başarılı bir şekilde yargılanıp yargılanamayacağının henüz belirsiz olduğunu belirten Matthews, "Yüksek profilli UCM davalarında, özellikle devlet başkanları söz konusu olduğunda, şüpheliler uzun süre serbest kalabiliyor ve cezasızlıktan yararlanabiliyor. Eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir örneğinde olduğu gibi, Güney Afrika, Uganda ve Ürdün gibi UCM üyesi ülkeler bile tutuklama kararını uygulamayı reddetti." ifadelerini kullandı.
– "Siyasi değişim fark yaratabilir"
Matthews, "Öte yandan eski Sırbistan lideri Slobodan Miloseviç örneğinde olduğu gibi, iktidarını kaybeden devlet başkanları uluslararası mahkemelere teslim edilebiliyor. Netanyahu'nun da ülkesinde yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya olması benzer bir durum. Siyasi rüzgar değişebilir ve bu tutuklama kararları sadece uluslararası hukuk açısından değil, devletlerin siyasi iradesi açısından da önemli etki yaratabilir." diye konuştu.
– "İsrail'e desteği etkileyebilir"
Matthews, tutuklama kararlarının önemli etkiler yaratabileceğini vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Karar, Netanyahu ve Gallant'ın savaş suçlarına ve insanlığa karşı suçlara, özellikle savaş yöntemi olarak açlığı kullanma suçuna katıldıklarına dair makul gerekçeler olduğunu ortaya koyuyor. Bu da sivillerin insani yardım ve tıbbi yardım gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakıldığı anlamına geliyor. Bu karar, ülkelere kendi iç hukukları çerçevesinde İsrail'e silah satışı veya askeri ve moral destek sağlamanın yasallığını gözden geçirmeleri için yasal bir gerekçe sunuyor."
– "Uzun mücadelenin sonucu"
Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulu (LSE) Öğretim Üyesi Dr. Alonso Gurmendi de UCM'nin Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama kararının hesap verebilirlik açısından benzersiz ve eşsiz bir an olduğunu söyleyerek, "Bu sadece son 6 aylık bir sürecin sonucu değil. Filistin halkının, eskiden çok kısıtlı olan uluslararası mekanizmalar yoluyla özgürlüklerini kazanma mücadelesinin on yılları bulan sonucu. Filistin Devleti'nin uluslararası toplumla angaje olma çabaları artık karşılık vermeye başlıyor." dedi.
UCM üyesi Batılı ülkelerin tutuklamaya ilişkin yükümlülüklerini yerine getireceklerini ifade eden Gurmendi, "Tutuklama kararı talep edildiğinde Batılı ülkelerden, özellikle UCM üyesi olanlardan, karara uyacaklarına dair açıklamalar geldi. Almanya ve İngiltere gibi önemli aktörlerin ne yapacağını göreceğiz ama üye ülkelerin çoğunun 'ülkemize gelmeyin, yoksa tutuklamak zorunda kalırız' şeklinde önceden uyarı yapmasını bekliyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Gurmendi, "En büyük tehlike ABD'den, özellikle Donald Trump döneminde geliyor. UCM üyesi olmadıkları için karara uymayacaklar ve daha da önemlisi, mahkemeyi aktif şekilde boykot edip muhtemelen yaptırım uygulayacaklar. UCM üyelerinin mahkemenin kurumsal yapısını savunması önemli." ifadelerini kullandı.
– "Devletlerin yasal yükümlülüğü var"
Tutuklama olasılığına ilişkin görüşlerini paylaşan Gurmendi, şunları kaydetti:
"Uzun vadede birçok şey olabilir. Bir uçağın acil iniş yapması gereken absürt durumlardan İsrail'deki siyasi değişikliklere kadar her şey mümkün. Netanyahu ve Gallant şu anda tutuklanma riski olan yerlerden kaçınabilecek durumdalar. Hamas'tan Deif için de tutuklama kararı var, hayatta olup olmadığını bilmiyoruz ama bu da başka bir tutuklama ihtimali. Kısa vadede tutuklama zor görünüyor ama zaman geçtikçe hem fiili hem siyasi durumlar değiştiği için kaçınmak zorlaşacak."
Gurmendi, devletlerin İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarındaki eylemlerine katkıda bulunmama konusunda bağlayıcı uluslararası yasal yükümlülüğü olduğunu vurgulayarak, "Bu sadece UCM'nin tutuklama kararından değil, UAD'nin son dönemde verdiği tavsiye görüşü ve Güney Afrika davasındaki geçici tedbirler kararından da kaynaklanıyor. Bu, STK'lar veya sivil toplumun değil, uluslararası kurumların ciddi uluslararası suçlar işlendiğine dair uyarısı." dedi.