Cumhuriyet'imiz 100 yaşında... Yaşasın Cumhuriyet'imiz... - Haber 1Haber 1

Cumhuriyet’imiz 100 yaşında… Yaşasın Cumhuriyet’imiz…

Cumhuriyet’imiz 100 yaşında… Yaşasın Cumhuriyet’imiz…

29 Ekim 2023 - 0:49

ABONE OL

Doğduğum yıl, Cumhuriyet’in 40’ıncı yılını kutlamışız…

Sonra 10 yaşındayken, yani Elazığ’da Cemal Gürsel İlkokulu’nda okurken Cumhuriyet’imizin 50’inci yılını kutladığımızı hatırlıyorum…

Bu kutlamalar devam etti ve 60’ncı yıl, 70’inci yıl, 80’inci yıl, 90’ıncı yıl derken, şimdi 100’üncü yılı görmenin mutluluğunu yaşıyorum…

Bugün 29 Ekim 2023…

Cumhuriyet’imiz 100 yaşında…

Ne büyük mutluluk…

Bugün Cumhuriyet Bayramı…

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk halkının bayramı…

Mazlum milletlere örnek olan bir bayram…

Zalim devletlere, emperyalistlere, küresel güçlere ders veren bir bayram…

Cumhuriyet’imiz; bir asrı geride bıraktı, yeni bir yüzyıla doğru ilerliyor…

29 Ekim 2023 , çok özel bir gün…

22-29 Ekim 2023 haftası çok özel bir hafta…

Ekim 2023, çok özel bir ay, 2023 yılı ise çok özel bir yıl…

Peki bu özel günü, böyle mi kutlamalıyız? Bu özel haftayı, ayı, yılı böyle mi kutlamalıydık?

Milletleri bir potada buluşturan, duyguları harmanlayan özel anlar, günler, haftalar, aylar, yıllar, zamanlar vardır. Dini bayramlar ve milli bayramlar, işte bu anların tam kendisidir…

CUMHURİYET’İMİZİN 100. YILI BÖYLE Mİ KUTLANMALIYDI?

Devleti yönetenlere, yerel yöneticilere, muhalefet partilerine baktığımda bu muhteşem bayramın idrakinde olmadıklarını görüyorum… Böyle bir bayramın bilincinde olan ülkeler, 100. Yaşına geren Cumhuriyet’i, bir gün değil, bir hafta, bir ay değil, yıl boyunca kutlardı. Bilimsel etkinlikler, konferanslar düzenler, dünya sinemalarında gösterilecek nitelikte filmleri ve tiyatro oyunlarını sahneye koyar, şenlikler ve kutlamaları gerçekleştirir, bu muhteşem devrimin coşkusunu yaşar, bu büyük devrimin önderi, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü layıkıyla anar, Cumhuriyet döneminde “yapılanları/başarılanları” ve “yapılamayanları/başarısız olunan alanları” masaya yatırır, bunların muhasebesini yapar, gerekli dersleri çıkarır, ikinci yüzyılın hazırlıklarına başlar ve “gelecek vizyonu”nu ortaya koyardı…

Büyük bir mücadele sonucunda bağımsızlığına kavuşan ve ülkemizin makus talihini kıran bu devrim, bu muhteşem bayram, ne yazık ki göstermelik bazı organizasyonlarla geçiştiriliyor. Evet karşı olanlar, geçmişteki o köhne saltanat/hilafet düzenine özlem duyanlar olsa da Türk halkının büyük bir kısmı, Cumhuriyet’imizin değerini, önemini bugün çok daha iyi anlıyor, daha çok içselleştiriyor… Devletin, devleti yönetenlerin, yerel yöneticilerin topyekûn bu bayramı kapsamlı ve etkili bir şekilde kutlaması gerekirdi, gerekir.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN AYMAZLIĞI

İşin bir başka talihsiz ve üzücü yanı, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın deyim yerindeyse tam bir aymazlık içinde olması, bu duayı Cumhuriyet’imizin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ten esirgemesidir. Camilerde okunan hutbelerde Erbaş’ın yolundan gidilmesidir. TRT’nin, böylesine önemli bir bayramı es geçmesidir… Çok yanlış çok üzücü…

Mazlum Filistin halkı ve tüm mazlum milletler, bizim kardeşimizdir. Elbette mazlumlardan yana haykırmak, destek vermek, onların acısını paylaşmak gerekir. Fakat Filistin halkı ile dayanışma mitingini Cumhuriyet Bayramı haftasında, bir gün öncesinde düzenlemek şart mıydı? Bir hafta önce veya bir hafta sonra da bu organizasyon yapılabilirdi. Böyle bir mitingin Cumhuriyet Bayramı’ndan bir gün öncesinde düzenlenmesi, son derece yanlı olmuştur. Bayramı gölgelemiştir.

TÜRK HALKI, CUMHURİYET SAYESİNDE “KUL”LUKTAN KURTULDU, VATANDAŞ OLDU, SINIF ATLADI

Cumhuriyet’in kurulmasıyla büyük bir devrim gerçekleştirildi. Saltanat ve hilafet yıkıldı, Türk halkı “tebaa”lıktan, “kul”luktan kurtarıldı, “vatandaşlık” mertebesine kavuşturuldu.

Ülke, pahişahın ve ailesinin malı olmaktan çıkarıldı, halkın vatanı haline getirildi… Padişahın ve yakınlarının yönetimi ele geçirdiği sistemden, halkın yönetime katılıp paylaştığı sisteme geçildi…

Padişahın ve ulemanın, yani çok dar bir zümrenin tüm nimetleri paylaştığı, halkın ise tüm külfetleri çektiği sisteme set çekildi, halkın sınıf atlama yolu, kapısı açıldı. İşte o açılan yol ve kapı sayesinde Isparta’nın dağlık köylerinde çobanlık yapan ve “Çoban Sülü” olarak anılan Süleyman Demirel, cumhurbaşkanlığı makamına kadar yükseldi. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet sayesinde işçilikten, yoksul bir ailenin çocuğu iken başbakan ve cumhurbaşkanı oldu. İşçiler, köylüler, esnaflar, Cumhuriyet sayesinde devletin parasız okullarında okudu, memur oldu, bürokrat oldu, büyükelçi, asker, iş insanı, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı oldu…

CUMHURİYET, “KADIN DEVRİMİ”DİR…

Avrupa’nın en gelişmiş ülkelerinde bile kadınlar, seçme ve seçilme hakkına sahip değilken, Türk kadını daha 1930’larda bu haklara kavuşturuldu. 1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma, ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı. Türkiye’de kadınlar, seçme ve seçilme hakkını İsviçreli kadınlardan 36, Fransız kadınlardan 11, Belçikalılardan 14 yıl önce elde ettiler.

Yani Cumhuriyet, bir yönüyle “kadın devrimi”dir. Ortadoğu ülkelerinde bugün bile sinek kadar değeri yokken, insan yerine konulmazken, Cumhuriyet; kadını ikinci sınıf olmaktan kurtardı. Bugün kadınlarımız öğretmen, hemşire, doktor, mühendis, belediye başkanı, bakan, başbakan olabiliyorsa bu Cumhuriyet sayesindedir.

TARİKATLAR VE CEMAATLER, TÜRKİYE’MİZ İÇİN BÜYÜK BİR BEKA PROBLEMİDİR

Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1925’teki Kastamonu’daki konuşmasında “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, lekedir. Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz.” demişti. Fakat gelin görün ki, cahil cühela şeyhler bugün el üstünde tutuluyor, tarikatlar ve cemaatler ülkemizin kalbine saplanan paslı hançer konumunda. Tarikatlar ve cemaatler, dinimizin ulvi, manevi cephesinden uzaklaşmış, birer holding haline gelmiş ve cehaletin merkezi olmuştur. Toplumların yaşanan olaylardan ders alması gerekir. Dinci terör örgütü FETÖ, hain darbe girişimiyle Türkiye’mizi kaosa sürüklemek, insanlarımızı birbirine kırdırmak istedi, ancak halkımızın direnişi ile bu hain darbe girişimi püskürtüldü. Ders alınması gereken bu olaydan ne yazık ki ders çıkarmadığımızı görüyoruz. Tarikatlar ve cemaatler, devletin çeşitli kademelerini ele geçirerek Türkiye’miz için büyük bir beka problemi yaratacak noktaya gelmiştir.

Tarikatler ve cemaatler, bir sivil toplum kuruluşu boyutunda kalmak, yasalara uymak, denetlenmek ve tamamen manevi bir iklimde kalmak koşuluyla faaliyetlerini elbette sürdürebilirler. Ama ticarete, siyasete, bürokrasiye, polis teşkilatımızın, ordumuzun içine girmeleri asla kabul edilemez.

Cumhuriyet’imiz, Köy Enstitüleri ile köylü vatandaşlarımızın çocuklarını eğitti, öğretti, doktor, mühendis, hakim, savcı, bakan, başbakan yaptı. Bu bir eğitim devrimiydi. Parasız yatılı okullarıyla yoksul vatandaşlarımızın sınıf atlamasına imkan sağladı. İlkokuldan üniversiteye kadar nitelikli eğitimin kapısını açtı. Zengin ailenin çocukları ile yoksul ailenin çocukları aynı sırayı paylaştı. Anadolu liseleri ile çok kaliteli eğitim verildi.

Bugün ise eğitim ve sağlık sistemi, büyük ölçüde ticarileşmiş durumda. Bu kurumların kalitesi belirgin bir şekilde düşmüş ve iyi sağlık kuruluşları ve okullar, gelir düzeyi iyi olan ailelere hizmet eder hale gelmiştir. Yoksul vatandaşlarımız ise niteliksiz sağlık ve eğitim hizmetine haspedilmiştir. Devletin yapması gereken okullar ve yurtlar, tarikatların ve cemaatlerin palazlanması için önemli bir kaynak haline getirilmiştir. Yoksul vatandaşlarımızın çocukları, bu yurtlara mecbur bırakılmıştır. Bu, Cumhuriyet’imizin fonksiyonu ile, vizyonu ile asla bağdaştırılamaz…

Cumhuriyet’imizin kuruluş yıllarında birer birer kurduğu dev fabrikalar, bankalar, tesisler, uzun yıllar çok önemli bir hizmet görmüş ve “sosyal devlet” mekanizması ile piyasayı dengeleme rolü oynamıştır. Ancak bu önemli kuruluşlar, birer birer satılarak “sosyal devlet”in rolü olabildiği kadar azaltılmış ve piyasa “kar hırsı” ile üretim yapan, hizmet veren kuruluşların insafına terk edilmiştir. Bunun yarattığı zararları/sakıncaları özellikle pandemi döneminde ve enflasyonun katlandığı, gelir dağılımının iyice bozulduğu bu dönemde fazlasıyla görüyoruz… Bu hataların tümünü elbette bugünkü iktidara mal etmek yanlıştır, geçmiş hükümetlerin de bundan payı vardır.

Cumhuriyet’le birlikte inşa edilen hukuk ve adalet sistemi, demokrasi, özgürlükler, laiklik çok önemli devrimlerdi… Elbette demokrasi, özgürlükler, adalet sistemi, laiklik tam anlamıyla uygulanamadı, çok eksikler vardı. Ancak ülkemizin, Cumhuriyet’imizin taşıyıcı kolonları son yıllarda önemli ölçüde hasar gördü… Bunu yapılan tüm kamuoyu araştırmalarından çıkan sonuçlarda görüyoruz…

GÜZEL ŞEYLER DE YAPILDI…

Son 20 yılda elbette güzel şeyler de yapıldı, önemli projeler de hizmete geçirildi… Otobanlar, barajlar, köprüler, hava limanları, yüksek hızlı tren hatları yapıldı, Marmaray ve Avrasya Tüneli gibi yüzyılın rüyaları gerçekleştirildi. Bunun için teşekkür ediyoruz… Ancak bu projelerin maliyeti ve halka yüklenen ağır faturalarla ilgili ortaya çıkan soru işaretleri, projelerin güzelliğine, faydalarına gölge düşürüyor…

Eskiden pislikten, kokudan geçilmeyen, 5-6 kişinin kaldığı berbat odalardan oluşan hastaneler, yerini tertemiz, tek kişilik ve iki kişilik odadan oluşan konforlu hastanelere bıraktı. Bunun için de teşekkür ediyoruz. Ancak doktor ve hemşire kalitesinin epey düşük olduğu bu hastaneler, yetersiz kalıyor. Keza şehir hastaneleri çalışsın diye önemli devlet hastanelerinin kapatılması, yıkılması da son derece yanlış olmuştur. Halbuki şehir pastaneleri ile birlikte bu hastaneler de yıkılıp yeniden daha modern hastaneler olarak inşa edilebilirdi.

Geçmiş yıllarda insanlarımızın ilaca erişimi çileye dönmüştü. Bu konuda önemli adımlar atıldı. Bu kronik sorun, çok büyük ölçüde çözüldü, insanlarımız ilaca daha kolay erişebilir hale geldi. Bunlar da sağlıkta önemli reformlardan biri olmuştur. Takdire şayandır.

CUMHURİYET; EKMEK GİBİ, SU GİBİ, HAVA GİBİ “OLMAZSA OLMAZ”DIR…

Özetle; Cumhuriyet’imiz; hayati derecede önem taşıyor, ekmek gibi, su gibi, hava gibi “olmazsa olmaz”dır.

Atatürk’ün haykırdığı gibi, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” Ve Cumhuriyet demek, akıl ve bilim demektir

Cumhuriyet; eğitimdir, bilimdir, aydınlık yoludur, kültürdür, kalkınmaktır, paylaşmaktır, eşit yurttaşlıktır.

Cumhuriyet; kayıtsız şartsız egemenliğin millete ait olduğu sistemdir.

Cumhuriyet; Türk halkının “kulluk”tan, “vatandaşlık mertebesi”ne terfi etmesidir…

Cumhuriyet, halk çocuklarını öğretmen, mühendis, hakim/savcı yapan, sıradan vatandaşa sınıf atlatan bir yönetimin adıdır.

Cumhuriyet ile Türkiye, bağımsızlığını pekiştiren, dünyada saygı gören, çağdaş bir ülke oldu.

Cumhuriyet ile Türkiye, demokrasi ile İslam’ı bir potada buluşturan tek ülkedir.

Cumhuriyet ile Türkiye, laiklik ile İslam’ı aynı kulvarda kucaklaştıran tek ülkedir…

Bugün Türk ve İslam coğrafyasında tüm eksikliklerine, tüm yanlışlıklarına rağmen Türkiye demokrasiye, laikliğe, hukukun üstünlüğüne sahip olan tek ülkedir. Bu yönüyle Türkiye, emsalsiz bir ülkedir.

Türkiye; hukukun üstünlüğünü esas almış, demokrasiyi güçlendirmiş, laikliği içselleştirmiş, halkın huzur ve refah içinde yaşadığı bir ülke olmayı fazlasıyla hak ediyor…

Türkiye’mizi her yönüyle önder ülkeler arasına sokmak hepimizin asli görevidir…

CUMHURİYET BAYRAMI’MIZ KUTLU OLSUN…

Bugün 29 Ekim 2023…

Cumhuriyet’imiz, 100 yaşında….

Türkiye, Türk ve İslam ülkesi arasında tüm yanlışlıklarına ve eksikliklerine rağmen demokrasi/laiklik/hukukun üstünlüğüne sahip tek ülkedir.

Demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğü çok büyük bir hazinedir.

Bu hazinenin değerini bilelim…

Ancak bu hazinenin farkında olmayanlar, farkında olup da düşmanlık besleyenler, eski kölelik sistemine özlem duyanlar var…

Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü özden anlamayan, onu tanrılaştırmaya çalışanlar, şekilciler, bu yanlışlarıyla Atatürk’e büyük zarar verenler var…

Bakın Atatürk, 1933 yılında düzenlenen Cumhuriyet Bayramı’nın açılış konuşmasında onlara nasıl sesleniyor?

“Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”

Cumhuriyet’imizi, gelişmiş bir demokrasi, laiklik ve adalet sistemi ile taçlandırmamız şart…

Cumhuriyet’imizi, demokrasimizi gözümüz gibi korumamız şart…

Cumhuriyet’imiz ilelebet payidar olsun. Barış içinde, huzurlu, refah içinde yaşamak için hepimize büyük görevler, sorumluluklar düşüyor.

Cumhuriyet’imiz kutlu olsun…

Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun…

Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü ve yol arkadaşlarını, cennet vatanımızın bağımsızlığı için canlarını veren şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum…

Ruhları şad olsun…

Yaşasın Cumhuriyet’imiz…

 

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.